Âdem oğlu aç gözünü
yeryüzüne kıl, bir nazar
gör bu latif çiçekleri
hangi kuvvet yapar, bozar.
Her bir çiçek bir nâz ile
över Hakkı, niyaz ile
kurtlar, kuşlar, durmaz söyler
ol Hâlıka âvâz ile.
Eğer Onun kadirliğin
Her bir işe hazırlığın
illâ Onun kahirliğin
anlayınca, rengi döner.
Rengi döner günden güne
toprağa dökülür yine
bu ibrettir anlayana
hakikati, ârif sezer.
Ger bu sırrı duya idin
yâ bu gammı yiye idin
yerinde eriye idin
insan değil misin, meğer.
Bilir, gelen gider imiş
konan geri göçer imiş
mevt şerbetin içer imiş
her kim, bu manadan geçer.
Ağla gözüm bundan sonra
Ağlamaktır benim işim,
Ağla gözüm bundan sonra.
Irmak ola kanlı yaşın,
çağla gözüm bundan sonra.
Hudâ bize verdi sevda,
sevmek oldu, artık gıda.
Ele geçmez bu dünyada,
gülme gözüm bundan sonra.
Düşün hâlin n’olduğunu,
ömür gülü solduğunu.
Gece gündüz olduğunu,
bilme gözüm bundan sonra.
Aldanma nefsin tadına,
Zehirdir sunma balına.
Düşüp onun hayaline,
dalma gözüm bundan sonra.
Sözün olsun, öze uygun,
her ne dersen, Ona malum.
Bu meydana düştü yolun,
dönme gözüm bundan sonra.
Ah yazık!
Ömrüm boş şeylerle geçti, ah yazık!
Yarını hiç düşünmedim, ah yazık!
Hep havaya bina kurdum, şaşkınca,
din temeli çürük oldu, ah yazık!
Affı sonsuzdur diyerek, pek azdım,
Kahhar ismini unuttum, ah yazık!
Daldım günaha, yapmadım hiç hayır
niçin doğru yoldan saptım? Ah yazık!
Mal için, makam için hep uğraştım,
sonsuz nimetlerden oldum, ah yazık!
Yol bozuk ve karanlık, önde şeytan,
günah ağır, ağlarım hep, ah yazık!
Hesap defterimde yok bir iyilik,
nasıl kurtulur bu Halid? Ah yazık!
Aklını başına topla
Gel ey gurbet diyârında
esir olup kalan insan
gel ey dünya harâbında
yatıp gâfil olan insan!
Gözün aç, bir bak etrâfa
gelip geçti nice paşa
ne delidir bu dünyaya
gönül verip duran insan!
Bülbüle verilse şeker
Kafeste durmaz gider
acep niçin karar eder
bu zindana giren insan!
Biraz daha eyle gayret
elinde var iken fırsat
sonsuz azap çeker elbet
Adam sen de diyen insan.
Azrail başına geldiği zaman
Azrail, başına geldiği zaman
kırılır ayakla kol, yavaş yavaş.
Mevlam nasip etsin din ile iman
akar gözlerinden sel, yavaş yavaş.
Yüksek uçan gönül, yorulur bir gün
ölçü terazisi, kurulur bir gün.
Herkesin yaptığı, sorulur bir gün,
döner mi, yâ Rabbi, dil yavaş yavaş.
Hep nefsine uydun, tevbe etmedin
her bulduğun yedin, şükür etmedin.
Nihayet, bu kara toprağa geldin
çekilir dünyadan el, yavaş yavaş.
Kabrin üzerine dikerler taşı
bir avuç toprağa koyarsın başı.
Baba, oğlun görmez, kardaş kardaşı
gider, geri dönmez yol, yavaş yavaş.
Kâfurlu, ılık suyu koyarlar
o nazlı bedeni, tekmil soyarlar.
Öldüğünü konu komşu duyarlar
gelir geri ahbaplar, yavaş yavaş.
Bak da ibret al
Zâhidâ! Aç gözün, sahraya bak da, ibret al!
Şu direksiz kubbe-i semâya bak da, ibret al!
Görmek istersen, Cenâb-ı kibriyanın kudretin,
her sabah, seher vakti, dünyaya bak da ibret al!
Padişah olsan da, derler “Er kişi niyetine”,
var, musallada yatan mevtâya bak da, ibret al!
Bir kefendir âkıbet, sermâye-i beğ ve fakir,
varlığa mağrur olan, mecnun değil de, yâ nedir?
Bu âdem dedikleri
Bu âdem dedikleri, el ayakla, baş değil
âdem ruha denilir, surat ile kaş değil.
Beden et ve deridir, ruh bunun serveridir
Hakkın kudret sırrıdır, ruhsuz kalıp hoş değil.
Âdem gerek, su gibi, temizlenip arına
haramlardan kaçınır, nefsi de serkeş değil.
Âdemdedir emanet, ondadır ilmü hikmet
Hakkın katında âdem, daneyi haşhaş değil.
Âdem olan iyi bil, çalışır hep ay ve yıl
ruh gıdası ilimdir, ekmek ve kumaş değil.
Kendi özün anlayan, ruh gözün aydınlayan
Hak sözün pek kavrayan, er olur, ayyaş değil.
Beden hayvanda da var, hissi, onda pek artar,
Kurt gözü, keskinse de, nakş görür, nakkaş değil.
Bu yaşa eriştin ne amel kıldın
Bu yaşa eriştin ne amel kıldın?
Ömrün gelip geçti, pişman mı oldun?
Şimdi huzuruma ne yüzle geldin,
derse Allah, sen ne cevap verirsin?
İki yol gösterdim, hem akıl verdim,
bir yolu seçmekte, serbest bıraktım.
Dinin emirlerini terk edip, nefsine uydun,
derse Allah, sen ne cevap verirsin?
Soğuk, sıcak dedin, abdest almadın,
dünyaya daldın, namaz kılmadın.
Cenâbet gezip, gusül etmedin,
derse Allah, sen ne cevap verirsin?
Niçin, abdest alıp, kılmadın namaz,
yalvarıp Hâlıka, etmedin niyaz?
Gusül abdesti almak lazım kış ve yaz,
derse Allah, sen ne cevap verirsin?
Çok azap var Cehennemde
Ramazan geldi dayandı,
camiler nura boyandı.
Top atıldı, kandil yandı,
cümlemiz buna inandı.
İlk on günü, rahmet boldur,
sonra günahlar afv olur.
Bayram gecesi, müminler,
Cehennemden azat olur.
Kardeşim, oruç tut sen de,
namazlarını kıl, hem de!
günahtan sakın her demde,
Çok azap var Cehennemde!
Düşman sana saldırıyor,
oruç zayıflatır diyor.
İlmi fenni, o çiğniyor,
hain, hep yalan söylüyor!
Uyan! Gitti ömrün çoku,
oruç tut, anla aç toku!
İslam kitaplarını oku,
insanlıktan al bir koku!
Dedikleri gerçek imiş
Âlemde doğru dost yoktur,
dedikleri gerçek imiş.
Kulunu saklayan Haktır,
dedikleri gerçek imiş.
Bulut âsumana çıkar,
toprağa rahmetler yağar,
gün doğmadan neler doğar,
dedikleri gerçek imiş.
Eğer insan, eğer melek,
yalvarırım, geçer dilek.
Vefâsızdır çark-ı felek,
dedikleri gerçek imiş.
Bu dünyaya gelen geçer,
herkes kabre girer nâ-çar.
İnsan, bir gün olur, göçer,
dedikleri, gerçek imiş.
Divane nefsim
Hevâ ve hevesten kaçmak isterim
Şu fani dünyadan geçmek isterim
İyiyi kötüden seçmek isterim
Beni bana koymaz, divane nefsim.
Doğup ölenlere şöyle bakayım
Gelenden, gidenden ibret alayım
Yolcuya düşeni, derim yapayım
Beni bana koymaz, divane nefsim.
Erenlerin sohbeti
Erenlerin sohbeti, ele giresi değil.
Sohbete kavuşanlar, mahrum kalası değil.
Gezmek gerek her yeri, bulmak için, bir eri,
sarraf tanır cevheri, herkes bilesi değil.
Akar suyun başına, kapalı desti konsa,
kırk yıl, orda dursa da, âbı alası değil.
Sohbet, kalbi eder pâk, ona imrenir eflâk,
âdemi, ârif eden, tâcı hırkası değil.
Önce iman etmeli, harâmdan, el çekmeli,
ruh gıdasın bilmeli: Badem helvası değil!
Estağfirullah
Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah,
gel kardeşim, sen de söyle, kurtuluş yolu budur.
Aklına uy, şeytana uyma, çok istiğfar et!
Cehennem ateşini söndüren ilaç budur.
Ey nazlı yavrum
Ey nazlı yavrum, unutmam seni,
aylar, günler değil, geçse de yıllar!
Yaktı, mahv eyledi, ayrılık beni,
çıkar mı gönülden, o tatlı diller?
Kıyamaz iken hiç, öpmeğe tenin,
şimdi ne hâldedir, nazik bedenin?
Andıkça her zaman, gonca dihenin,
yansın âhım ile, kül olsun güller!
Tegayyürler gelip, güzel cismine,
döküldü mü, siyah kaşlar yüzüne?