ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Niyet ve insanın freni
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ahirete gittiğimiz zaman, bizler için en zor sual, (Niçin?) suali olacaktır; çünkü kalbleri bilen Allahü teâlâdır. Şeklen yani zahiren her şey tamam olsa bile, kalbi Allah bilir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze, kılık kıyafetinize, yaptığınız işe ve mallarınıza değil, kalblerinize yani o işleri ne niyetle yaptığınıza bakar.)

Kalbdeki niyet, daima (Niçin?) sorusunun cevabını vermek zorundadır. Bunun iki cevabı var: Ya Allah için veya bir menfaat için yani nefsi için. Para kazanıyoruz. Niçin? Ya şöhret için, ya iftihar etmek için veya Allah için. Namaz kılıyoruz. Niçin? Ya Allah için kılıyoruz veya başkaları bizi takdir etsin diye kılıyoruz. Allah muhafaza etsin!

Yani şunu bilelim ki, ahirete gittiğimiz zaman, niçin sorusunun karşılığını Allahü teâlâ bizden daha iyi biliyor. Kendisine ait olanları kabul edecek. Diğerleriyse atılacak. (Niçin?) sualine iyi hazırlanalım. (Niçin?) sorusunun karşılığı en iyi şekilde, ihlâsla diyerek verilebilir. Yani Allah için konuşmak, Allah için dinlemek, Allah için kazanmak, Allah için vermek…

Sonu ne olacak?
İnsanın hayatındaki freni, ölümü düşünmektir. İnsanın dünyadaki felaketi, türlü emellere sahip olmak, doymasını bilmemektir. Nefsin özelliği budur. Nefs, bana yeter demez. Her şeyi yer. Onun için Cenab-ı Hak, nefsi heyula isminde bir hayvana benzetiyor. Bu hayvanın özelliği de budur, ne yese doymaz.

Bir hükümdar, vezirine der ki:
— Ey vezir, üç derdim var, çare bul! Bazen çok sıkılıyorum, bazen çok öfkeleniyorum, bazen de kibirleniyorum, gururlanıyorum, bunlara bir çare bul. Öyle bir şey olsun ki, sıkıldığımda, ona bakınca rahatlayayım; kızınca, ona bakıp sakinleşeyim. Saltanatımla mağrur olunca da, ona bakıp tevazu sahibi olayım.

Vezir der ki:
— Bir yüzük yaptırıp, taşına (Sonu ne olacak?) yazdırın! O hâl zuhur edince, yüzüğe bakın!

Hükümdar yüzüğü yaptırır. Saltanatıyla mağrur olunca, o yüzüğe bakar, içinde bulunduğu nimet ve devletin sonu ne olacak diye düşünür. (Elbet sonu ölümdür. Kıyamette hesabı var. Kötüye kullanırsan azabı var!) der, mağrur olmaktan kurtulur.

Bir musibet geldiğinde de yüzüğe bakar, (Madem ölüm vardır, üzülmek boşuna!) diyerek rahatlar.

Kızdığı zaman, (Sonu ne olacak) yazısını okur, (Sonu ölüm olduktan sonra, kızsam ne çıkar) der, gazabını yatıştırır.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku