ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Ölümü şevkle beklemek
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Hepimizin ömrü malum, belli bir zamanda bitecektir. Bizim en büyük rahatlığımız ve huzurumuz, Rabbimizden gelecek olan o güne, o saate, zevkle, şevkle hiç korkmadan bakmaktır. İşte Müslüman, Allahü teâlâya kavuşma saatinden endişesi olmadığından, nimetlere kavuşacağından dolayı güler yüzlüdür, ancak bundan korkanlar, huzursuz olurlar, çok sıkıntıya düşerler. Müslümanın işleri ters gitse de, o yine güler, çünkü dünya işi ters gitmiş, düz gitmiş ne kıymeti var ki! Eğer dünya işinin ters gitmesi dinden bir noksanlığa sebep oluyorsa, o zaman, o bir felakettir. Önemli olan, dinde bir noksanlığın olmamasıdır.

Dünya işleri için, sevilmeye veya üzülmeye değmez! Kendimiz de, malımız da, mülkümüz de Allah’ındır, bizim değil. İnsana sadece kullanma izni ve imkânı verilmiş. Bu kullanmakta da, (Böyle yaparsan iyi, şöyle yaparsan kötü. Böyle yaparsan Cennete, şöyle yaparsan Cehenneme gideceksin) diye iki şey bildirilmiş. (Paranı istediğin yerde kullan, ama hesabını vereceksin) denilmiş.

Kişinin şerefi, ne malıyla, ne parasıyla, ne de mevki ve makamıyla ölçülmez. İnsanın haysiyet ve şerefi, dine hizmet etmekle, ibadetle ve takva ile yani haramlardan sakınmakla ölçülür.

İnsanların kıymet verdiğine kıymet veren, kıymetsizdir. Allahü teâlânın kıymet verdiğine kıymet veren, kıymetlidir. İnsanın ne kıymeti vardır ki? Allahü teâlânın kıymet verdiğine kıymet veren elbette kıymetlidir. Allahü teâlâ neye kıymet verir? Mesela güzel ahlaka, herkesle iyi geçinmeye, namaz kılmaya, çalışmaya, güler yüzlü, tatlı dilli olmaya kıymet verir. Bunlara kıymet veren kıymetlidir. Yoksa, senin şu kadar paran var, benim şu kadar evim var; bunun ne önemi olur ki?

Taşa toprağa güvenmek
Şimdi insanların tek ölçüsü dünya olmuş. Mesleği, makamı nedir? Ne kadar maaşı var? Evi, arabası var mı? Evlilikte, dindarlığın değil, dünyalığın aranması çok üzücüdür. Yani Allahü teâlâya tevekkülü bırakıyor, üç beş tane bez parçasına, üç beş tane taş yığınına bel bağlanıyor, bunlara güveniliyor. İnsan neye güvenirse, yardımı ondan beklesin! Allah’a güvenen Allah’tan beklesin! Arkasında Allah olanlar yani Allah’a güvenenler korkmasın! Arkasında Allah değil de, taş toprak, mevki makam, para pul olanlar, yani onlara güvenenler çok korksunlar, hallerinden utansınlar!

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku