ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Mümin, mümini gördüğü zaman
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kâbe-i muazzama ilk görüldüğü zaman, mümin ne dua ederse Allahü teâlâ kabul eder. Müminin kalbi, Kâbe’den çok kıymetlidir. Nasıl Kâbe’yi ilk görünce yapılan duayı, Allahü teâlâ reddetmeyip kabul ediyorsa, bir mümin, bir müminle karşılaştığı zaman ne dua ederse, Allah kabul eder.

Bir mümin bir müminle karşılaştığı zaman yapacağı dua, ilk önce, (Esselamü aleyküm) olmalıdır.

Esselamü aleyküm demek, Allahü teâlâ, sana hem dünyada, hem ahirette selamet versin, seni Cennetine koysun demektir. O da, (Ve aleyküm selam) veya (Ve aleyküm-üs-selam) derse, Allahü teâlâ sana da, hem dünyada, hem ahirette selamet versin diyerek, duasına karşılık vermiş olur. Devam edip, (Ve rahmetullahi) derse, Rabbim sana rahmet etsin demiş olur. (Ve berekâtühü) de derse, Allahü teâlâ, kazancına, ömrüne ve sağlığına bereket versin demiş olur. İşte müminin, mümini gördüğü zaman yapması gereken en iyi dua selamlaşmaktır.

Büyükler unutmaz
Büyükler, kendilerini sevenleri ve hizmetlerinde bulunanları, ahirette de unutmazlar. Büyük bir zat buyurur ki:
Allahü teâlâ, bu hizmetlerden dolayı, inşallah bizlere çok büyük nimetler verecek, Cenneti nasip edecek. Eğer Allahü teâlâ bize bu imkânı nasip ederse, ihsan ederse, ben Cennetin kapısında, (Ya Rabbi, bu hizmetleri ben tek başıma yapmadım. Dünyadayken kardeşlerim vardı, arkadaşlarım vardı, talebelerim vardı, onlarla beraber yaptım. Onları da isterim, onlarla beraber Cennete gitmek isterim) diye dua edeceğim.

Bir talebesi sorar:
— Efendim, orası mahşer, Allah korusun, insan ayrı düşse bulunamaz. Ya orada, garibin birisi bir yerde takılır da kaybolursa, gelemezse ne olacak?

O zat bu suale şöyle cevap verir:
— İnsanların işi karışık olur; ama Allahü teâlânın işi karışık olmaz. Mahşerde herkes sevdiğiyle beraber olacaktır. Orada ne kaybolma var, ne karışıklık var. Hepsi bir arada olacak, hiç merak etmeyin! Allahü teâlânın işlerinde intizam olur. Kimse kaybolmaz. Yeter ki, dünyada o büyükleri sevip, onlarla beraber olsun.

Ateşte yanmanın acısını daha iyi anlamak istiyorsan, gidip ateşe elini sür veya bir şey yak da gör ateşin dehşetini, sonra birde Cehennem ateşinin şiddetini ve ebedi olarak orada kalmayı düşün, Allah korusun. İnsan bin cilt kitap okuyacağına, sobanın içindeki kızgın ateşe elini bir defa sokup çıkarsa âlim olur. Niye, ölünceye kadar acısını çeker de ondan.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku