ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Aklı bırakmak
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Din büyükleri bazı şeyleri örnekle anlatırlar, çünkü söz unutulabilir, ama örneğin unutulması biraz zordur. Bir örnek:
Hava soğuyunca, leylekler sıcak memleketlere gitmek için yol hazırlığına başlamışlar. Bir kaplumbağa onlara demiş ki:
— Ne olur, beni de gittiğiniz yere götürün!
— Bu mümkün olur mu? Biz havadan gideriz, sen yerden gidersin. Hem bize yetişmen mümkün olmaz.
— Ne olur, yalvarıyorum, bir yol bulun da, beni de o güzel yerlere götürün!

Leylekler şaşırmışlar. Bu işe bir çare düşünüyorlar ve diyorlar ki:
— Bak, şu sağlam sopayı görüyorsun. Bunun iki ucundan, bizden iki leylek, gagalarıyla sıkı tutacaklar, sen de ortasından ağzınla sıkı tutacaksın, fakat biliyorsun biz uçarak gidiyoruz, seni de çıkabildiğimiz yüksekliğe kadar çıkaracağız, ama ondan sonra iş sana kalıyor. O sopanın ortasından çok sıkı yapışacaksın. Ağzını bir açarsan, mahvolursun. Yukarıdan düşmenin tehlikesi çok fazladır. Bir düşün, uygun dersen götürelim.

Kaplumbağa demiş ki:
— Düşünmeme gerek yok, beni de götürün! Elbette hiç ağzımı açmam.

Leylekler, peki o zaman, sen bilirsin demişler. İki leylek sopanın iki ucunu gagalarıyla tutmuş, bu da ortasından tutmuş ve üçü birlikte kalkmışlar. Bir müddet sakin ve güzel şekilde gitmişler. Ancak kaplumbağa aşağıda bir şehir görmüş. (Ne güzel şehir, biraz yavaş uçun, seyredeyim) diyecek olmuş, tabii aşağı düşmüş. Leylekler, (Biz ne yapalım, o kadar tembih ettik, eden kendine eder, fakat yine biz merhameten gidelim, bir bakalım, ne olur ne olmaz, belki bir kurtuluş çaresi vardır) demişler. Gelmişler, bir bakmışlar ki, kayaların üzerine düşmüş paramparça olmuş.

Bu büyüklere tâbi olmak, bir gemiye binmek gibidir. Kaptanı bellidir, ama bir insanın tek başına, kendi ilmiyle, koca deryayı aşması, o engebeli yollardan aşarak, maksadına ulaşması çok zordur. Din büyükleri, (Kavuştuktan sonra, aklını bırak ve kurtul) buyuruyorlar. Kavuştuğumuz halde, hâlâ aklımızı kullanıyorsak, işte o, bizim için büyük sıkıntı kaynağı olur. Gemiye bindikten sonra kaptana, [uçağa binince pilota] karışmaya ne hakkımız var! Tercihimizi yapalım, ister binelim, ister binmeyelim, ama bindikten sonra, artık onların işine karışılmaz.

Dünya hayatı hayaldir. Bu hayalin peşinden koşanlar, ne kadar yanılıyorlar, ne kadar huzursuz ve perişan oluyorlar, akıl almıyor. Hayal, hakikat getirmez. Adı üstünde, hayaldir zaten. Asıl hayat, âhiret hayatıdır.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku