ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Ehl-i sünnet gemisi
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet gemisinde olmak bir şereftir, bir nimettir, bir devlettir. Bu nimete sahip olan herkes, bu nimetin kıymetini bilmeli, birbirimizin kusurlarını görmeyip, birlik beraberlik içinde olmalıdır. İmkânlar ölçüsünde bu nimete bütün insanların kavuşması için gayret göstermeli. Bu nimet, ne şunun ne bunundur. Allahü teâlânın dinidir, Cennetten dünyaya inen bir sofradır. Yiyenlere afiyet olsun!

Geminin kaptanı, Ehl-i sünnet olan herkesi inşallah selamete çıkaracaktır. Ehl-i sünnet gemisinin kaptanı, İmam-ı a’zam hazretleridir. Kaptan bellidir; çünkü silsilede mechuliyet haramdır, yasaktır. Sahih-ül-yed olmak esastır; yani hocalarının silsilesi Peygamber efendimize kadar belli olmalıdır. Mutlaka birinin diğerini fiilen, görerek, severek elini öpmesi ve duasını, icazetini alması şarttır. Dolayısıyla, rüyada, hayalde bu iş olmaz.

Mübarek bir zata, bir gün birisi gelip der ki:
— Efendim, benim vaziyetim perişan. Ben kurtulamam, mahvoldum. Siz hayattayken, sizin sayenizde, Cenab-ı Allah bizi korur; ama sizin vefatınızdan sonra benim sonum felaket olur.
— Bu büyükler, eğer ileride gemiden atacaklarsa, başta gemiye almazlar. Gemide olan korkmasın, en fazla yeri değişir.

Bir başkası yine bu mübarek zata geldiğinde der ki;
— Efendim, ahirette bizim halimiz ne olacak, sizin anlattıklarınızla bizim alakamız yok gibi, bunları yapmamız, kurtulmamız çok zor.
— Eğer gemi sahile çıkarsa, yalnız kaptanla değil, içinde kim varsa herkes beraber çıkar.

Evliya bir zat, bir gün talebelerine Cenneti anlatırken, bir talebesi der ki:
— Efendim, dua buyurun da öleyim.
— Maşallah, rahatınıza çok düşkünsünüz, canınızı çok seviyorsunuz. İyiler ölürse insanlara nasihati kim yapar?

Başka bir talebesi de der ki:
— Efendim, hizmetlerimiz için bazı kaideler bildirseniz de, bunlara dikkat etsek uygun olmaz mı?
— Evladım, birbirimizi sevmedikten sonra, her kaide boş olur. Beni sevmedikten sonra, birbirinizi sevmedikten sonra her şey boştur. Ben hocamdan naklediyorum. Kitaplarımızda, bize ait tek kelime yoktur. Bu böyle silsile yoluyla Peygamber efendimize kadar gider. Dinimiz, nakil dinidir. Sizin vazifeniz, bu yola layık kimselere emaneti vermektir.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku