Haleb’de yetişen Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve tasavvuf büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed el Bekfâlûnî el-Halebî el-Bahşî olup, tasavvufta Halvetiyye yoluna mensûbdur. Bahşî veya Halebî diye meşhûr olup, zamanında bulunan; hadîs, tefsîr, fıkıh ve kelâm âlimlerinin ve tasavvuf büyüklerinin önde gelenlerinden idi. 1038 (m. 1628) senesi Rebî’ul-evvel ayında, Haleb köylerinden Bekfâlûn’da doğdu. Bekfâlûn, Haleb ve Dımeşk’da ilim öğrendi. Sonra Haleb’e yerleşti. Hacca gidip hacdan sonra bir müddet orada mücavir olarak kaldı ve 1098 (m. 1687) Rebî’ul-âhır ayının beşinde Salı gecesi, Mekke-i mükerremede vefât edip, Cennet-ül-mu’allâ kabristanına defnedildi.
İlim tahsiline, doğum yeri olan Bekfâlûn köyünde Kur’ân-ı kerîm okumayı öğrenerek başlayan Bahşi, bundan sonra Dımeşk’a gitti. Orada; Abdülbâkî el-Hanbelî, Muhammed Habbâz el-Batnînî, Muhammed bin Belbân, Muhammed Aysâvî ve başka âlimlerden ilim öğrendi. Ârif-i billah Şeyh Eyyûb el-Halvetî’nin hizmetlerinde bulunup, Halvetiyye yolunda yetişti. Tasavvufun esrârına, inceliklerine vâkıf oldu. İlim ve evliyâlık yolunda emeline, arzu ettiği maksadına kavuştuktan, ya’nî iyice yetişip kemâle geldikten sonra, ailesinin yanına döndü. Artık ilim bakımından meyve veren bir ağaç, ilmiyle amel etmesi bakımından da o ağacın meyveleri misâli olmuştu. Fakat tam bir ilim âşığı olduğundan, ilim öğrenmeye doymuyor, dâima ilmini arttırmak için gayret ediyordu. Haleb’e gidip orada yerleşti. Haleb müftîsi olan Muhammed bin Hasen el-Kevâkibî’den ilim öğrenmeye devam etti.
Bütün ilimlerde yükselmiş, icâzet almış, himmet sahibi bir zât olarak, ilim neşretmeye, öğrendiği yüksek ilimlerden başkalarının da istifâde etmeleri niyetiyle, insanlara fâideli olmaya başladı. Haleb’de bulunan fazilet sahibi birçok zât, ondan çok istifâde etti.
Hulâsat-ül-eser kitabının sahibi olan Muhammed Muhibbî ( radıyallahü anh ), Muhammed Bahşî’nin hâl tercümesini verirken şöyle anlatır:
Muhammed Bahşî 1086 (m. 1675) senesinde Anadolu’ya geldi. Ben kendisiyle Edirne’de buluştum. Edirne’de bir müddet kaldı. Ekseri vakitlerde onunla görüşüp sohbetinde bulunurdum. Konuşmasının, fâideli şeyler anlatmasının güzelliği karşısında, sohbetlerini pür dikkat dinlerdim. Onda gördüğüm güzel hâllere, edeb ve sükûnete hayran kalırdım. Gördüğüm kimseler arasında ondan daha hilm sahibi (yumuşak) ve ondan daha tahammüllü, sabırlı bir kimse görmedim. Kerem ve ihsân sahibi, iyilik yapmaktan hoşlanan, çok cömert bir kimse idi. Edirne’den İstanbul’a döndükten sonra, onunla İstanbul’da da karşılaştım. Vezîr-i a’zam Fâzıl Mustafa Paşa’nın, Muhammed Bahşî’ye karşı husûsî muhabbeti vardı. Onu Haleb’de bulunan Halvetî İhlâsiyye tekkesi’nin meşîhatine (başına) ta’yin etti. O da kabûl edip oraya giderek bir müddet vazîfe yaptı. Ayrıca, Haleb’de bulunan Mukaddemiyye Medresesi’nde ders verdi. Bir müddet vazîfe yaptıktan sonra, yerine oğlu Muhammed Efendi’yi bırakarak, hacca gitmek niyetiyle yola çıktı. Şam’a uğradı. Buradan Hicaz’a gitti. Mekke-i mükerremeye ulaştığında, ahâlî Muhammed Bahşî’yi çok güzel karşıladı. Başta Mekke-i mükerreme emîri, Şerîf Ahmed bin Zeyd olmak üzere, âlim ve fâdıllardan ve diğer insanlardan birçok kimse, onun gelişinden dolayı büyük bir sevinç duyarak memnuniyetlerini belirttiler. Onu medheden şiirler söylediler.
Hac vazîfesini en güzel şekilde îfâ edip, yerine getirdikten sonra geri dönmeyen Bahşî hazretleri, orada mücavir olarak bir müddet ikâmet etti. Orada iken 1098 (m. 1687) Rebî’ul-âhır ayının beşinde Salı gecesi vefât etti. Ertesi günü öğleye doğru Mescid-i haram’da, kalabalık bir cemâat tarafından cenâze namazı kılınıp, Cennet-ül-mu’allâ kabristanında ümm-ül-mü’minîn Hadîcet-ül-kübrâ’nın ( radıyallahü anha ) yakınına defnolundu. Cenâze namazını büyük Şafiî âlimlerinden Ahmed en-Nahlî kıldırdı.
Muhammed Bahşî’nin yazdığı kıymetli eserlerden ba’zılarının isimleri şöyledir: 1-Eş-Şâfiye fî nazm-il-Kâfiye (Nahiv ilmine dâir Kâfiye isimli eserin nazm hâline getirilmişidir), 2-Tefsîr (Kur’ân-ı kerîmden ba’zı sûrelerin tefsîridir), 3-Şerh-ül-Bürde (İmâm-ı Busayrî’nin Bürde isimli meşhûr kasidesinin şerhidir), 4-Reşehât-ül-midâd fimâ yete’alleku bis-sâfinât-il-ciyâd, 5- Şems-ül-mefâhır (Kalâid-ül-cevâhir fî menâkıb iş-Şeyh Muhyiddîn Abdülkâdir isimli eser üzerine, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin torunlarından bahseden bir zeyl (ilâve)dir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-11, sh. 288
2) El-A’lâm cild-7, sh. 65
3) Esmâ-ül-müellifîn cild-2, sh. 300
4) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 573 cild-2, sh. 38, 56
5) Hulâsat-ül-eser cild-4, sh. 208
6) Brockelmann Sup-2, sh. 490