Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin büyüklüğüne inanan kimseler gelir duasını alırlardı. Bilhassa bir sıkıntısı veya hastası olan o mübareğin hâne-i saâdetini doldururlardı...
Bu mübarek zat, Kur’ân-ı kerîmi okumaktan ve dinlemekten çok hoşlanır şevk hâlinin gâlib olduğu zamanlar dinleyince kendinden geçer ve; “Daha okumayınız, dayanamıyorum” buyururdu. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî’sini de çok okutup, dinlerdi. Bu esnâda vecd hâli hâsıl olur, coşar, ilâhî muhabbete gark olurdu. Fakat bazı kimselerin yaptığı gibi dînin emir ve yasaklarına uymayan halleri görülmezdi. Her hâli dine uygun olurdu...
Bahâdır Han, talebesi oldu
Abdullah-ı Dehlevî hazretleri, her fırsatta insanlara Allahü teâlânın emirlerini hatırlatır, yasaklarından sakınmalarını emrederdi. Bir kerre Şimşîr Bahâdır Han papazlara mahsus bir şeyi giyerek huzuruna geldi. Onu o hâlde görünce darılıp bu vaziyette yanında oturmamasını istedi. Bahadır Han, “Bu kadarına müsaade etmezseniz, bir daha yanınıza gelmem” dedi. “Allahü teâlâ sizin bir daha böyle buraya gelmenizi nasîb etmesin” buyurdu.
Huzûrundan kızarak ayrılan Bahadır Hanın içi rahat etmeyip, üzerindeki o şeyi çıkarıp, huzuruna gelerek affını istedi ve talebesi oldu...
Delhi Câmii’nin imâmı Mevlevî Fadl Ahmed’in çocuğu uzun zamandır hasta yatıyordu. Bir gece rüyâda, Abdullah-ı Dehlevî hazretleri kendi evine gelip, hasta oğluna bir şey içirdi. Sabah olunca oğlunun tamâmen iyileştiğini gördü. Çok sevindi. Sıdk ve hâlis bir niyet ile biraz altın alıp, huzûruna geldi ve;
“Bu altınları kabûl ediniz!”
-Bunları kabûl ediniz, diye arz etti. Abdullah-ı Dehlevî tebessüm edip;
-Bu bizim geceki hizmetimizin ücreti midir? diyerek keşf-i kerâmet buyurduğunda, Mevlevî Fadl Ahmed;
-Hayır efendim, bunlar, bu geceki, lütuf ve inâyetinize şükür bile olamaz, dedi.
Abdullah-ı Dehlevî, bir gün hasta yatan Hakîm Nâmdâr Han’ı ziyârete gitti. Onu sekerât hâlinde, gözlerini kapamış ve şuûru gitmiş buldu. Yakınları;
-Hastalığının gitmesi için Allahü teâlâya teveccüh ediniz, dedi. O da, hastaya bir baktı. O anda hastanın şuûru yerine geldi, gözlerini açtı. Bir müddet onunla konuştu. Abdullah-ı Dehlevî kapıdan dışarı çıkar çıkmaz hasta hemen vefât etti...