Alâüddîn Âbizî hazretleri, İslâm âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. 892 (m. 1487)’de Afganistan’da Hirat şehrinde vefât etti. Kabri Sa’düddîn-i Kaşgâri’nin kabri yakınındadır... BİRBİRLERİNİ ÇOK SEVDİLER
Evliyâdan Abdülkebîr Yemenî isimli bir zât, bir seyahat sırasında Mevlânâ Alâüddîn Âbizî ile de tanıştı. Birbirlerini çok sevdiler. Bir gün Harem-i şerîfte Abdülkebîr Yemenî, Alâüddîn’e; “Zulüm nedir?” diye sordu. O da; “Bir şeyi, lâyık olduğu yerden başka bir yerde kullanmaktır. Gönül, hakkı anmak yeridir. O hâlde, gönüle, cenâb-ı Haktan başka bir şeyin zikrini, düşüncesini, muhabbetini koymak zulüm olur” dedi.
“Zikir nedir?” diye sordu. O da; “Tevhîd kelimesidir” dedi. Abdülkebîr; “Bu tevhîd kelimesi ibâdettir” deyince, Alâüddîn; “O hâlde siz söyleyin zikir nedir?” dedi. Bunun üzerine Abdülkebîr Yemenî; “Zikir, Allahü teâlâyı tanımanın mümkün olmadığının bilinmesidir. Bilgisizliğe yönelmektir... Namaza; ‘Ma’rifetini (Kendisini tanımayı) bilmekten âciz olduğum Allahü teâlâya ibâdet ediyorum’ diye niyet etmelidir” buyurdu...
Yine bir gün Abdülkebîr Yemenî, içlerinde Alâüddîn Âbizî’nin de bulunduğu, yüksek âlimlerden meydana gelen bir cemâate tasavvufî hakîkatlerden anlatıyordu. O sırada oraya gelen ve tasavvuf büyüklerinin sözlerini inkâr etmekle tanınan câhil bir kimse itirâz etmeye yeltendi. “Tasavvuf ehlini medhederken çok mübalağa ediyorsunuz. Şüpheye düşüyorum...” gibi sözler söyledi. Abdülkebîr Yemenî celallenerek; “Şüphen neymiş söyle?” dedi. Fakat o kimse ağzını bile açamadan yüzüstü yere düştü ve acıklı bir şekilde can verdi...
GAFİL KİMSELERİN SONU!..
O sırada, Alâüddîn Âbizî’nin kalbinden şöyle bir düşünce geçti: “Allah adamları, kerem ve ihsân sahibidirler. O adam ise bu büyükleri anlayamayan zavallı birisi idi. Affetseler daha iyi olmaz mı idi?” Abdülkebîr Yemenî, onun bu düşüncesini anlayıp buyurdu ki:
“Ey Alâüddîn! İki tarafı çok keskin olan bir kılıcı, kabzasından duvara sağlam bir şekilde yerleştirseler, gâfil bir kimse de sür’atle gelerek o kılıca kendisini çarpsa ve böylece boynu kopsa, o kılıcın bunda ne kabahati vardır? Evliyâ çekilmiş kılıç gibidir. Ona çarpan helak olur. Evliyâya dil uzatan, sıkıntı veren kimseyi evliyâ affetse bile, Allahü teâlâ affetmez ve cezâsını mutlaka verir.”