Muhammed Emîn Efendi, büyük âlim ve evliyânın meşhurlarından Seyyid Fehim Arvâsî hazretlerinin on mübârek oğlundan ikincisidir... Arvas Medresesinde meşhur müderris Molla Muhammed Merhum’un yanında okumuş, mantık ilmini, babasının icâzet verdiği talebelerinden meşhûr Molla Mahmûd Sûrî hazretlerinden tamamlamış, diğer bütün ilimleri mübarek babası Seyyid Fehim Arvâsî hazretlerinden okuyarak, feyz almış, az zamanda “Allâme” sıfatıyla şöhret kazanmıştır. Babasından tasavvufta mutlak hilâfet ile şereflenmiş, irşâda mezun buyurulmuştur. Zâhirî ve bâtınî ilimde yüksek derecelere kavuştuktan sonra çok mükemmel hizmetler yapmış, pekçok âlim ve velî yetiştirmiştir... HAC İÇİN YOLA ÇIKTILAR...
Muhammed Emîn Efendi, 1900 senesinde Arvas’tan babasının icâzetli talebelerinden Molla Abdülkerîm, Molla Abdullah, Hacı Sâlih, Başkale’den Mevlânâ Seyyid Abdülhakîm, birâderleri Seyyid Tâhâ, amcazâdeleri Şeyh Hasan, müderrisler Molla Alâüddîn Van’da birleşerek hacca gitmek üzere Şam’a geldiler...
Öte yandan kâfile Cidde’ye, oradan Mekke-i mükerremeye geldi. Haccı edâdan sonra Medîne-i münevvereye Mekke-i mükerreme Şerîfi ile birlikte döndüler. Medîne-i münevverede Mekke Şerîfi, Peygamber efendimizin türbesinin altın kapısını açtı. Muhammed Emîn Efendi, fakirâne, zelîlâne, hürmetle içeriye; ceddi Peygamber efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) ziyârete gitti. Orada bulunan cemâatten birkaç ehl-i hakîkat, “Resûlullah’ı ancak bu zât ziyâret etti” dediler.
CİĞERLERİ KEBAP OLDU!..
Ziyâretten çıkınca, ağzından yanmış ciğer kokusu geliyordu. Seyyid Abdülhakîm hazretleri; “Muhammed Emîn’in ciğerleri kebâb oldu, çok yaşamaz” buyurdu. O andan îtibâren hastalandı...
Kâfile yola çıkıp hareket etti. Yolculuk yaptıkları vapur, Tûr Dağına yakın bir limana yanaştı. Muhammed Emin hazretlerini alıp hastaneye götürdüler. Ağır hasta idi. Bir cumâ günü sabah namazından sonra, “Tûr beni örttü” mânâsında “Gâmenî Tûr” diyerek ebced hesâbına göre (1318) vefât târihini söyledi. Sonra kelime-i tevhîd okuyup temiz rûhunu teslim etti.
Muhammed Emîn Efendi, vefâtında otuz iki yaşındaydı. Hastalığı sırasında hastânede hizmetinde bulunan Hacı Sâlih Efendi der ki: “Seyyid Abdülhakîm hazretlerine bu elîm hâdiseyi arz etmek için gittim. Murâkabe hâlinde ağlıyordu...”