Molla Osman Efendi, Eyyûb Efendi isminde biri ile arkadaş olup, diyâr diyâr dolaşarak, kendilerine bir mürşid aramaya başladılar. Önce Bitlis’e gittiler, Eyyûb Efendi daha önce burada Molla Muhammed Arvâsî hazretlerinin sohbetinde ve hizmetinde bulunmuş, ondan ilim öğrenmişti. Osman Efendi, Bitlis’in güzelliğine hayran kaldı. Bir hafta sonra, Eyyûb Efendiyle, vefât eden Molla Muhammed Arvâsî hazretlerinin Müküs’deki kabr-i şerîfini ziyârete gittiler. Burada da bir hafta kalıp, Hicaz’a gitmek niyetiyle Siirt’e doğru yola çıktılar...
Siirt’e giden kervan...
Bu iki arkadaş, Hizan’dan Siirt’e giden kervanda ihtiyâr bir kimse ile tanıştılar. Dertlerini anlatıp sohbet ettiler. O ihtiyâr bunlara, “Tillo’da İsmâil Fakîrullah hazretleri vardır. Onu ziyâret etmeden, duâsını almadan bir yere gitmeyin!” dedi. Bu habere çok sevindiler ve o ihtiyâra; “Siz önden gidip, bizi ziyâretine kabûl buyurmasını söyleyebilir misiniz?” ricâsında bulundular. O zât da Tillo’ya gitti. İsmâil Fakîrullah’ın huzûruna çıkıp; “Yarın iki Erzurumlu ziyâretinize gelmek isterler” deyince o mübarek de şöyle buyurdu: “Evet, senelerdir onları bekliyorum. İçlerinden biri tekrar Erzurum’a dönecek, diğeri ise bizim hizmetimizde kalacaktır!..” Bundan sonra Osman Efendi, Fakirullah hazretlerinin hizmetinden hiç ayrılmadı ve onun sohbetlerinde yüksek derecelere kavuştu.
Oğlu İbrâhim Hakkı hazretleri anlattı:
“İsmâil Fakîrullah hazretlerinin hizmetçilerinin başı ve evlâdı gibi olan babam, artık elli iki yaşına girmişti. Bu fâni dünyânın fenâlığından kurtulmak ve bir an önce Allahü teâlâya kavuşmak arzusuyla yanmağa başlamıştı. Bir gün kendi dostlarından Molla Ziyâd ismindeki bir imâm, babamı yalnız gördüğü bir gün; “Murâdıma kavuşamadım!”
“Osman Efendi kardeşim! Yıllardır İsmâil Fakîrullah’ın hizmetiyle şerefleniyorsun. Seni oğlundan daha üstün tutmaktadır. Hâl böyle iken, hâlâ maksadına kavuşamadın mı?” diye sordu. Babam da; “Henüz murâdımın nihâyetine kavuşamadım. Sana söz veriyorum ki, maksadıma kavuştuğum zaman sana haber veririm. Yatakta olsan dahî kaldırırım” dedi... Bu sözü üzerinden on gün geçmişti ki babam rahatsızlandı. Bu imâm, babama beş gün beş gece hizmet etti. Babam yemek yiyemeden, su içmeden ateşler içinde beş gün yattı. 1719 (H.1132) senesinde elli iki yaşında Hakk’ın rahmetine kavuştu.”