Musa aleyhisselâm, bir gün yolda giderken, iki büklüm olmuş, belinde zünnar bağlı ve ateşe tapan bir ihtiyar görür. Yanına yaklaşarak sorar:
- Ey pîr! Ne kadar zamandan beri bu ateşe taparsın? Yaşlı adam şöyle cevap verir:
- Beş asra yakındır bu ateşe taparım. Musa aleyhisselam üzülerek şöyle sorar:
- Ateşe tapmaktan yüz çevirip tövbe etmeyi hiç düşünmedin mi? Gel, Melik-i Cebbar olan Hak teâlâya inan ve yalnız O’na ibadet et! “Beni kulluğa kabul eder mi?”
Beş yüz sene gibi uzun bir ömür süren ihtiyar bu soruya da şöyle cevap verir:
- Ya Musa! Eğer ateşe tapmaktan vazgeçersem, Hak teâlâ beni kulluğa kabul eder mi? Hazreti Musa, iman alameti olan bu cevaba sevinerek şöyle der:
- Niçin kabul etmesin? O Hak teâlâ hazretleri “Ekremü’l-Ekremîn”dir.
İşte o anda, pişmanlık içindeki ihtiyarın dilinden şu güzel sözler dökülür:
- Ya Musa! Mademki Hak teâlâ, benim gibi kendinden kaçanları da kabul ediyor, o halde bana İslâm’ı öğret!
Bunun üzerine Hazreti Mûsa o ihtiyara hemen İslâm’ı öğretir. Fakat adam, îmanın kendisine verdiği ferahlık ve sevinçten dolayı feryad ederek kendinden geçer. Hazreti Musa, kendine gelmesi için onun elini ve ayağını ovar ancak nasipli ihtiyar, bir müddet sonra tertemiz bir mümin olarak ruhunu teslim eder.
“Bu kuluna neler ihsan ettin?”
Musa aleyhisselâm, ihtiyar müminin techîz ve tekfinini yaparak defneder. Sonra da kabrinin başında, Hak teâlâ hazretlerine şöyle tazarrû ve duada bulunur:
- Ya Rabbi! Bu ihtiyar kuluna, bir defa “Kelime-i tevhîd” söylediği için neler ihsan eyledin?
Cebrail aleyhisselâm hemen gelerek haber verir:
- Ya Musa! Rabbinin sana selâmı var. (Bir kimse “Kelime-i Tevhîd”i, bir defa ihlas ile söylese, biz onu kapımıza yakın edip, izzet ve keramet hil’atimizi giydirerek, rahmet deryamıza gark ederiz) buyurdu.
Hazreti Musa, bu kıssayı ümmetine haber vererek buyurdu ki:
- Hak celle ve âlâ hazretleri, beş asır ateşperest olarak yaşayan o ihtiyarın günahlarını söylediği bir “Kelime-i Tevhîd” hürmetine affeylemiştir...