Abdülhamîd Nûbânî hazretleri Kudüs âlimlerindendir. On dokuzuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın başlarında yaşamıştır. Kudüs’ün kuzeyinde Mezâri köyünde meşhur bir âiledendir. Yûsuf Nebhânî hazretleri 1887 senesinde Lazkiye’de Cezâ Mahkemesi reisi iken bizzat onun kerâmetlerine şâhid olmuştur. Aşağıdaki hadiseyi Yûsuf Nebhânî anlatmıştır: BİR HRİSTİYAN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ!
“Lazkiye’de Cezâ Mahkemesi reisi idim, bir Hristiyan öldürülmüştü. Dâvâ mahkemeye intikâl etti. Maktulün akrabâsı ve diğer Hristiyanlar kâtil olarak, köyün ileri gelen Müslümanlarından birini gösterdiler. O kişi derhal tutuklandı ve savcı bu Müslüman için müebbet hapis istiyordu. Halbuki o Müslüman suçsuzdu. Birçok yalancı şâhit buldular. Hâdisenin ortaya çıkışından îtibâren gelen haberlerden bunun kesin olarak yalan ve iftirâ olduğunu iyi anladım. Fakat Hristiyan yalancı şahitler çok olduğu için o Müslümanı kurtarmam çok zordu. Çünkü benimle beraber hüküm veren dört hakim daha vardı...
Mahkeme günü bu işin kolay olması için Ehl-i Nevbet denilen zamânın evliyâsından yardım istedim. ‘Ey Allahü teâlânın sevgili kulları! Ey Ehl-i Nevbet! Bu zor dâvâya bir nazar buyurun...’ diye yalvardım...
Şâhitlere işlenen suçun ne zaman ve nasıl meydana geldiğini, cinâyetin nasıl bir âletle işlendiğini, orada kimlerin hazır bulunduğunu ve daha başka sualler sordum. Şâhitlerin bunların hepsini bilmesi mümkün değildi. Hepsi de yalnız cinâyetin nasıl işlendiği ile ilgili aynı cevâbı veriyorlardı o kadar. Sonra sualler çoğaldıkça birbirinden çok farklı şeyler söylüyorlardı. Hepsi de tutarsız cevaplar vermeye başlayınca, şâhitlerin yalancı oldukları açıkça ortaya çıkmış, mahkeme heyetinin şüphesi kalmamıştı. Bu sebeple mahkemeye son verdim. Üyelerle görüşüp suçlu görünen Müslümanın berâat ve serbest bırakılmasına, mazlûm olduğuna söz birliği ile karar verdik...
“SANA YARDIM EDEN KİMDİ?”
Kısa bir zaman sonra Şeyh Abdülhamîd hazretlerini ziyaret için Beyrut’a gittim. Ona mahkeme ile ilgili bir şey söylemeden bana: ‘Sana mahkemede yardım eden Ehl-i Nevbet kimdi biliyor musun?’ buyurdular. Bundan anladım ki o, bu zamanın kutublarından idi...”
Abdülhamîd Nûbânî hazretleri vefatından evvel buyurdu ki:
“Ölümden sonra neler göreceğinizi, başınıza gelecekleri bilseydiniz, isteyerek ne yemek yiyebilir ne de su içebilirdiniz.”