Seyyah olarak gelen Buharalı Osman Efendi, tabiî konumu ve insanlarının cana yakınlığı dışında güler yüz ve tatlı dilli olmalarına hayran kalıp Elbistan’a yerleşir... Osman Efendi âlimdir, velîdir. Kısa zamanda kendisini sevdirir. Müderrislik (Medrese hocalığı) vazifesine getirilir. Elbistan ve havalisi çocuklarının zeki olduğu bilinmektedir. Kısa zamanda çok talebe yetiştirir. Bu yaşı küçük, ilmi büyük talebelerin ünü Padişah Dördüncü Mehmed Han’ın kulağına kadar gider... Talebeleri İstanbul yolunda...
Padişah, Elbistan Medresesinden bu yıl mezun olan gençlere, vazife verilmesi düşünüldüğünden saraya gönderilmesi emrini verir. Osman Efendi, medreseyi o yıl başarı ile bitiren 72 öğrencinin İstanbul’a gönderilmelerini sağlar.
Elbistanlı gençler vakur ve disiplinli hareket ve çalışmaları ile saray kurmaylarının dikkatini çeker, hayranlıklarını kazanırlar. Bu durumun da Padişahın kulağına gitmesi üzerine; öğrencileri yetiştiren Osman Efendinin de İstanbul’a gelmesini ister.
Bu fermanı alan Osman Efendi; “... Artık ömrüm sona ermek üzere. Ben, emrini yerine getirdim. 72 tane, altından çok daha kıymetli, beyinlerinden zekâ fışkıran genç gönderdim. Onları devlet hizmetinde vazife verilirse, sultanımızın menfaatine olur” cevabını verir...
“Bana hakkınızı helâl edin!”
Aradan birkaç hafta geçer. Osman Efendi, Ulu Cami’den çıkan cemaate;
-Bir dakika beni dinleyiniz. Önce hakkınızı helâl edin. Ben Azrail aleyhisselamı karşılamaya gidiyorum. Ruhumu teslim ettiğim yerden cenazemi alıp getiriniz. Sizlerden isteğim, cenaze namazım kılındıktan sonra Ulu Cami’nin bahçesine defnediniz, deyip ayrılır.
Kuzey istikametine doğru yola çıkar. Söğütlü Köprüsünü geçtikten sonra az daha ilerlediği yerde ruhunu teslim eder.
Ertesi gün, camiye gelmeyince aranmaya başlanan Osman Efendi’nin naaşı, sözü geçen yerde bulunup getirilir. Vasiyeti üzere Ulu Cami’de namazı kılınıp tarif edilen yere defnedilir...