Hasan Efendi, Osmanlı devri ulemâsındandır. İlim tahsîlini İstanbul’da yaptı. İstanbul’da “Mirahor Zâviyesi”nde yerleşip zâhir ve bâtın ilimlerinde yetişmek için çalıştı...
Bu mübarek zat, Şeyhülislâm Şeyhî Efendinin sohbetlerine devâm etti. Sonra İbrâhim Gülşenî’nin halîfelerinden Hasan Zarîfî’ye talebe oldu. Tasavvufta epey yol katetti. Fakat tam olarak yetişmeden hocası Zarîfî Efendi vefât etti. Bunun üzerine Şeyh Yâkûb Efendinin hizmetine girdi ve talebesi oldu. İlim tahsîl ettiği sıralarda kendini o kadar ilme vermişti ki, odasına girer kapısını kilitletirdi. Sâdece namaz ve ders vakitlerinde açtırırdı. Odasında dâimâ çalışmakla, ibâdet ve zikir ile meşgûl olurdu. Devamlı yalnız kalmayı tercih eder, mânen yükselmek için gayret gösterirdi... CİNNÎLERE DE FETVA VERİRDİ
Hasan Efendinin kaldığı zâviyenin çevresinde oturanlardan biri şöyle anlatmıştır: “Bir gece evde otururken pekçok kimsenin câminin üzerinden inip Hasan Efendinin odasına girdiğini gördüm. Gidip kapısını çaldım. Böyle böyle kimseler gelip odanıza girdiler, dedim. ‘Onlar cinnîlerdir. Dînî suâller sormaya geldiler. Merak edilecek bir şey yok korkma!’ dedi.”
Talebelerinden biri şöyle anlatmıştır: “İlk zamanlarımda uygun olmayan bir düşünce ile uyumuştum. Rüyâmda hocam gelip bir tokat vurup gitti. Ertesi gün huzûruna vardığımda, şeyhler, talebeleri ileri gittiklerinde, uygunsuz hallerinde îkâz ederler. Bâzan döverler, bâzan okşarlar. Bunlar gam değildir” buyurdu.
Bir genç onların bulunduğu yerde yoldan gelip geçenleri rahatsız ederdi. Bir gün Hasan Efendinin yolu oraya düştü. Genç atını Hasan Efendinin üzerine sürüp; “Bana şarap parası ver” dedi. Parası olmadığını söylediği halde ısrar etti. Hakâret dolu sözler söyleyip uzaklaştı. Biraz sonra bir kağnı arabasına çarpıp öldü.
BİR HASEDCİNİN SONU!..
Birisi Hasan Efendiye hased eder ve kahvehânelerde devamlı aleyhinde konuşurdu. Bu uygunsuz davranışı üzerine Hasan Efendi onu zaman zaman îkâz ederdi. Ancak bir türlü bu huyundan vazgeçmedi. Bir gün yine aleyhinde uygunsuz sözler söyledi. Sevenlerinden biri Hasan Efendiye gidip durumu anlatınca, Hasan Efendi çok yüksek sesle ve sesi kesilinceye kadar; “Bizden vazgeçmezler mi?” diye bağırdı. O gece kendisine dil uzatıp, aleyhinde konuşan kimsenin boğazında bir yara çıktı. Günlerce konuşamadı, sonra öldü...