Büyük velî Senâullah-i Pânî-pütî (Dehlevî) hazretleri 1730 (H.1143) senesinde Hindistan’ın Pâni-püt şehrinde doğdu. 1810 (H.1225) senesinde aynı yerde vefât etti. Vefat etmeden evvel şöyle vasiyet etmiştir:
“Allahü teâlâya hamd ve Resûlüne salât ve selâm olsun... Bu fakîr Senâullah-i Pânî-pütî derim ki: Seksen yaşıma geldim. Kur’ân-ı kerîmde yakîn diye bildirilen ölüm, baş ucuma kadar geldi. Başka bir şey yapmaya fırsat bırakmadı. Artık evlâdıma ve sevdiklerime birkaç vasiyetimi yazmak istiyorum. Bâzısını yerine getirmek bu fakir için, bir kısmı ise çocuklarım ve dostlarım için faydalı, hattâ zarûrîdir... “Şahsıma âit vasiyetim...”
Şahsıma âit vasiyetim şudur ki: Techîz, tekfîn, gasil ve definde sünnet-i seniyyeye uyulacak. Hocam Mazhar-ı Cân-ı Cânân’ın lütfedip verdikleri iki bez ile kefenlesinler. Cenâze namazımı kalabalık bir cemâat ile Hâfız Muhammed Ali veya Hâkim Sekhâ veya Hâfız Pîr Muhammed gibi sâlih bir imâm ile kılsınlar. Kelime-i tevhîd, salevât-ı şerîfe, Kur’ân-ı kerîm hatmi, istigfâr ve fakirlere gizli olarak helal maldan sadaka vermek sûretiyle bu fakire imdâd ve yardım ediniz...
Vefâtımdan sonra borçlarımı ödemekte çok gayret gösteriniz...
Geride kalanların faydası için olan vasiyetim de şudur ki: Dünyâya fazla kıymet vermeyiniz. İnsanlar çoğunlukla çocukluğunda ve gençliğinde ölmektedirler. Yaşlanan pek azdır. Hepsinin ömrü kısa süren bir sabah rüzgârı gibi geçmektedir. Nereye gittiğini bilmezler. Kalan ise bitmeyecek olan âhiret işleridir. Bu dünyâ lezzetleri sıkıntı çekmeden ele geçmiyor. O da az bir şeydir. Bu geçici ve az bir şey olan lezzetlere dalıp, ebedî lezzeti, âhiret saâdetini, Allah korusun elden kaçırmak ve ebedî felâkete düşmek ahmaklıktır...
“Maksadı âhiret olanın...”
Din ve dünyâ faydası bir araya geldiği zaman, tercihini din menfaatini öne almakta kullan. Dünyâda zâten takdir edilen şey insana ulaşır. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; (Bütün maksatlarını tek bir maksad edinenin, yâni; maksad ve düşüncesi âhiret olanın dünyâsına Allahü teâlâ kefildir) buyurdu... Dünyâyı tercih eden, önde tutanın eline bâzan dünyâ da geçmez. Nitekim zamânımızdaki insanlarda bu hal çok görülmektedir...”