Himmetzâde Abdullah Efendi, 1640 (H.1050) yılında İstanbul’da doğdu. 1710 (H.1122) yılında vefât etti. Üsküdar’daki Bezcizâde Tekkesinde babasının yanına defnedildi. Babası Himmet Efendi, Bayramiyye yolunun şeyhlerindendi. O da babasına talebe oldu... “GÜNAHLARIMIZ YÜZÜNDEN”
1683 yılında Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın Viyana önünde uğradığı büyük bozgundan sonra, Almanlar ve Polonyalılarla berâber Ruslar ve Venedikliler de üzerimize saldırmışlardı. Dört düşmanla çarpışan ordularımız ağır mağlûbiyetlere uğruyordu. İstanbul halkı heyecan içinde idi. Padişah ve devlet ricâli aleyhinde her gün türlü dedikodular yayılıyordu...
Sultan Dördüncü Mehmed Han eylül başında İstanbul’a geldiğinde câmilerdeki vâiz şeyhlerden ümit verici sözlerle halkın heyecanını yatıştırmalarını emretti. Kendisi cumâ namazını kılmak üzere Dâvûd Paşa Câmiine geldi. Himmetzâde Abdullah Efendiyi de vaaz vermek üzere oraya dâvet etti. Abdullah Efendi câmide pek acı sözlerle vaazında özet olarak şöyle buyurdu:
“... Devlet sahipsiz kaldı. Şehir ve kaleler düşman eline düşüp câmi ve mescidler kilise oldu. Bütün bunlar günahlarımız sebebiyledir. Fiilimizi değiştirelim. Günahlarımıza tövbe edelim. Şimdiden sonra bize lazım olan gözümüz yaşından çimenler bitinceye kadar başımızı yerden kaldırmamaktır...”
Kısa bir zaman sonra Padişah 4. Mehmed Han vefat etti, yerine Sultan İkinci Mustafa tahta çıktı. Himmetzâde Abdullah Efendi yeni padişahı da sefere teşvik eden tesirli konuşmalar yaptı. Nihayet Avusturya üzerine sefere karar verildi...
1697’de Sultan İkinci Mustafa’nın Avusturya seferine ordu vâizi olarak katıldı. Allah yolunda, İslâmiyet uğrunda savaşmanın fazîleti hakkında vaazlar vererek askeri gayrete getirdi. Yapılan savaşlarda Osmanlı askerinin fevkalâde cesâreti neticesinde Avusturya orduları bozguna uğratıldı ve zaferle dönüldü...
RESÛLULLAH AŞKI İLE...
Himmetzâde Abdullah Efendi ömrünün son zamanlarında hacca gitti. Dönüşte Medine-i Münevvere’ye geldiklerinde, Ravda-i Mutahharayı ziyaret ederken iliklerine kadar Resûlullah aşkı ile yanarak şu kıtayı söyledi:
“Ravdana yüz süren bulur amân/El amân ey Fahr-i âlem el amân/Her gelen dilhaste, bulur tâze can/El amân ey Fahr-i âlem el amân...”
Bundan sonra da fazla yaşamadı, kısa bir müddet sonra vefat etti.