Ahmed Mekkî Üçışık 1896 (H.1314) yılında Van’ın Başkale kazâsında doğdu. Küçük yaştan îtibâren fazîletli babasından ve amcası Seyyid Tâhâ Efendiden ilim tahsîline başladı. Medrese tahsîlini bitirdikten sonra yine babasından zâhirî ilimlerin inceliklerini alarak icâzetle şereflendi. Yüksek teveccühlerine ve himmetlerine mazhar olarak evliyâlık yolunda kemâl mertebelere ulaştı. Sağlam fetvâlar verdi...
Ahmed Mekkî Efendi uzun yıllar Üsküdar ve Kadıköy Müftülüklerinde bulunup, sağlam fetvâlar verdi. Bu vazîfeleri sırasında temiz ruhlu yüzlerce genci ilim ve fazîletle süsledi. Cenâb-ı Hak, İstanbul halkını bu feyz ve bereket kaynağından yıllarca faydalandırdı. İlim öğretmek için ekseri zamanlarda talebelerine kendisi giderdi. Şâyet talebesi okumak istemezse, tatlı dili ile onu iknâ edip okuturdu.
Ahmed Mekkî Efendi, cumartesi ve pazar günleri Fâtih Câmiinde vaaz verirdi. Kendisine suâl sormaya gelenlere, Ehl-i sünnetin göz bebeği İslâm âlimlerinin eserlerine bakmadan cevap vermezdi. Hattâ bâzan aynı suâli sormak için değişik zamanlarda farklı kimseler geldiğinde, hepsinde de; “Hele bir kitaba bakalım” der ve kitaptan okuyarak cevâbını verirdi.
Mübarek, çok cömert idi. Gece-gündüz kapısı sevenlerine, gelenlerine açıktı. Misâfirlerine karşı her zaman ikrâm edilecek bir şeyler de bulurdu. Kendisi de çağırılan, dâvet edilen yere gider ve gittiği yerlerde büyüklerin hallerinden, yaşayışlarından bahsederdi.
“Mala mülke olma mağrûr!..”
Mekkî Efendi, devamlı abdestli olurdu. Dünyâ malına, mülküne değer vermezdi. Bâzı sevdiklerine sık sık şu sözü tekrar ederdi:
“Mala mülke olma mağrûr, deme var mı ben gibi?/Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi...”
Ahmed Mekkî Efendi 71 yaşında iken 1967 (H.1387)’de âhirete irtihâl eyledi. Son sözü “Elhamdülillah” oldu. Cenâze namazına binlerce kişi katıldı. O zamâna kadar İstanbul böyle bir cemâati az görmüştü. Edirnekapı Kabristanına defnedildi.
Ancak, kabri üç yıl kadar sonra çevre yolu yapılması sebebiyle Ankara, Bağlum’a babalarının yanına nakledildi. Bu üç sene içinde cesedi aynen duruyordu. Kefeninin de kabre konduğu gündeki gibi bozulmamış olduğu görüldü...