Allahü teâlânın dostları, bu dünyadan geçmiş, sadece Rablerini düşünür, onun huzuruna çıkacakları günün endişesinden başka bir endişe taşımazlar... İşte bu Allah dostlarından biri de Küllab bin Ceri’dir.
Küllab bin Ceri, ömrünü ibadetle ve insanlara emr-i maruf yaparak geçirmiştir. Bu iki özelliğinin dışında bir özelliği daha vardı ki; onu asıl meşhur eden bu durumu idi. Çok ağlardı...
Çünkü hadis-i şeriflerde (Allah korkusu ile gözden akan bir damla gözyaşından veya Allah yolunda akıtılan bir damla kan damlasından daha kıymetli, Allah indinde bir damla yoktur.) ve (Allah korkusu ile ağlayan göze, Cehennem ateşinin dokunması haramdır) buyuruluyordu. Resulullah efendimizin bu hadis-i şeriflerini bir an olsun aklından çıkarmıyordu... “ONUN GECESİ NASIL ACABA?”
Gündüzleri onu tenhalarda görenler, çokça ağladığına şahit olmuşlardı.
Dostları arasında şöyle bir konuşma geçmişti:
-Küllab’ın gündüzünü biliyoruz, peki onun gecesinin nasıl geçtiğini içimizde bilen var mı?
Orada bulunan Ebu Seyyar şöyle anlattı:
-Ben de onun gecesinin nasıl geçtiğini merak ederek bir gece gizlice takip ettim. Namazlarını kıldıktan sonra, vadiye doğru yöneldi, vadideki ırmağın kıyısına gelince durdu. Başladı ağlamaya, o kadar çok ağlıyordu ki ona bir şey olacağını düşündüm. Sabah namazına kadar böyle devam etti. Irmak kenarında niçin ağladığını da anladım, gece ağlamasını başkaları duysun istemiyordu. Sabah namazı yaklaştığında Küllab bin Ceri’nin yanına gittim. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
-Selamünaleyküm ey Küllab.
-Ve aleykümselam Ebu Seyyar.
-Allah sana rahmet etsin, gece boyunca seninle birlikte bulundum. Bu hâlin nedir?
-Ey Ebu Seyyar! Ben ağlamayayım da kim ağlasın? Ben Rabbime nasıl yalvarmam, ben Rabbimden nasıl istemem, kime yalvarayım, kimden isteyeyim?
Küllab bu şekilde sabaha kadar ağlayarak yalvardı. Sabah namazı vakti girince namaza durdu. Secdede uzun zaman kaldı. Başını kaldırmayınca merak edip yanına yaklaştım. Baktım ki son nefesini vermiş...