ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Ahmed Ankaravî hazretleri, Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 651 (m. 1156) senesinde Ankara’da doğdu. Babası Hüsâmeddîn-i Râzi’den ve başka âlimlerden fıkıh ilmini, daha sonra da Ankara medresesinde tefsîr ve nahiv ilimlerini öğrendi... 
ON YEDİ YAŞINDA KADI OLDU
Daha 17 yaşında iken bir kasabanın kadılığına getirilen Ahmed Ankaravî, bundan sonra da Şam kadılığına ta’yin edildi. Orada çeşitli meclislerde sohbetlere katılır, ilminin çokluğu ile bu meclisleri süslerdi. Şam’da 70 seneden fazla ders, okuttu. Hanefî mezhebindeki hâkim ve müderrislerin en önde gelenlerinden daha yüksek bir derecede bulunuyordu. 730 (m. 1330) senesinde Mısır’a gitti ise de tekrar Şam’a döndü. 
Ahmed Ankaravî hazretlerinin cinnilerden bir hanımı vardı. Derslerinde cinnilerle ilgili özetle şunları anlatırdı:
[Cin ya’nî peri, eteşin alev kısmından yaratılmış olup, her şekle girebilirler. Cin denilen mahlûklar, gözümüzden örtülü olduğu için cin denilmiştir. Arabça’da “Cim” ve “Nun” harflerinden meydana gelen kelimeler, “Örtülü” demektir. Cin kelimesi, Cinnî isminin çoğuludur. Peri, Farsça’da cin demektir...
Cinnin varlığına inanmayan dinden ayrılmış olur. İmâm-ül-Haremeyn, “Şâmil” adındaki eserinde diyor ki: “Şunu iyi biliniz ki, eski felsefecilerden bir kısmı, Kaderiyye (ya’nî Mu’tezile) fırkasının çoğu ve zındıklar, cin ve şeytanlara inanmadı. Cin, zekî, dahî insan demektir. Şeytanlar da, kötü kimseler demektir, dediler. Bunların inkârları, cinlere önem vermeyişlerinden olduğu anlaşılmaktadır. Hâlbuki, onları isbât etmek konusunda aklî bir imkânsızlık yoktur. Kaderiyye fırkasının inanmaması, şaşılacak şeydir. Çünkü bunlar, Kur’ân-ı kerîme uyduklarını söylüyor. Demek ki, bu kadar uymaktadırlar. Hâlbuki cinnin var olması, akla uymayan bir şey değildir. Ya’nî aklın reddedeceği bir şey değildir. Çünkü Allahü teâlânın kudretinin yapamıyacağı bir şey değildir...]

“ÖMRÜMÜN SONUNA GELDİM!”
Ahmed Ankaravî hazretleri, herkes tarafından çok sevilirdi. Sadâkati ve cömertliği çoktu. Doksan seneden çok yaşadı. İhtiyârlığında, kulağından başka bütün a’zâları gençliğindeki gibi sağlam idi. Yaşlılığından dolayı kamburlaşmıştı. Hastalandığı zaman: “Rü’yâmda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz, bana çok yaşayacağımı bildirmişti. Şimdi ömrümün sonuna geldim” dedi ve 745 (m. 1344) senesi Receb ayının ondokuzuncu günü Şam’da vefât etti...
Tüm İçerikler