Abdullah Kassâr hazretleri, hicrî onuncu asrın sonlarında Horasan’da yaşamış velîlerdendir. Doğum ve vefât târihleri belli değildir. Kendisi bizzat şahit olduğu hadiseyi şöyle anlatmıştır: “BU NASIL OLDU?”
“Abdullah Tüsterî hazretlerinin yanına gitmiştim. O sırada bir kadın geldi ve;
-Efendim benim kötürüm bir oğlum var. Şifâ bulması için duânızı almaya geldim, dedi. Abdullah Tüsterî:
-Onu niçin Rabbine havâle etmedin? deyince, kadın;
-Siz Rabbimizin sevgili kulusunuz, dedi. Abdullah-ı Tüsterî çocuğa: “Ayağa kalk!” deyince de kalktı. Sonra çocuğa abdest aldırdı ve iki rek’at namaz kılmasını söyledi. Çocuk namazı kılınca, annesine;
-Oğlunun elinden tut! buyurdu. Kadın da elinden tutup götürdü. Onun bu kerâmetini görünce şaşırdım. “Bu nasıl oldu” dedim. Bir müddet başını eğip durdu. Sonra;
-Ey dostum! Bu insanlar dilediğini yapan Allahü teâlâya inanırlar mı? Aciz Abdullah’ın elinde bir şey yok, o Allahü teâlâdan istiyor, Allahü teâlâ da yaratıyor, dedi...”
Abdullah Kassâr hazretleri vefatına yakın yaptığı sohbetinde buyurdu ki:
“Allahü teâlâya ilimsiz ibâdet eden kimse, değirmene bağlı merkep gibidir. Gün boyunca yürür, fakat hep aynı yerindedir. Câhil de böyledir. Cehâletle, Allahü teâlâya çok çok ibâdet eder. Fakat bu ibâdeti, onun Allah indinde yakınlığını arttırmaz. Bâzan kul çok ibâdet yapar, fakat câhil olduğundan ibâdeti emre uygun olarak yapamaz, dolayısıyle boşu boşuna yorulmuş, meşakkat ve zahmet çekmiş olur. Bir iş, ancak emrolunduğu şekilde yapılırsa, ibâdet olur. Bu da ancak ilimle bilinir.
“YAPTIKLARI BOŞA GİDER!..”
Peygamber efendimiz; (İlim öğrenmek, her kadın ve erkek Müslümana farzdır) buyurdu. Bu, sâhibinin îmânını, tevhîdini, amelini sahîh kılan, mutlaka bilmesi lâzım olan ilim, ilm-i hal bilgisidir. İnsanı tevhîde ulaştırmayan her ilim bâtıldır. Bu sebeple, ibâdetlerin ancak ilimle doğru yapılabileceği anlaşılmaktadır...
İbâdetlerden lezzet alamamanın sebeplerinden biri de, haram ve şüpheli yemeklerdir. Eğer yenilen lokma şüpheli ise, ondan; hırs, şehvet, hased, adâvet, düşmanlık ve riyâ doğar. Büyüklerimiz buyurdular ki:
“Kim şüpheli bir şey yerse, Allahü teâlâya giden yolu doğru olarak bulamaz. Kim haram yerse, kendisine o yol kapanır. Kim yemede isrâf ederse, kalbi kararır. Kim Allahü teâlâdan gâfil olarak yerse, kalbine kasvet gelir. O zaman ömrü boyunca yaptıkları boşa gider.”