Ziyâeddîn Halîl Cündî, Mısır’ın Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi ve velîlerindendir. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Küçük yaştan îtibâren, İmâm-ı Şâfiî, Ahmed-i Bedevî, Seyyidet Nefîse ve Şerâfeddîn Kürdî’den sonra Mısır’da yetişen evliyânın en büyüğü olan Abdullah Menûfî’nin terbiyesine verildi. Kâhire, Mekke ve Medîne gibi zamânın belli başlı ilim merkezlerindeki âlimlerden ilim öğrendi. Hadîs-i şerîf ilminde, fıkıh bilgilerinde âlim oldu. Tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. Mâlikî mezhebine göre fetvâ verdi. Pekçok talebe yetiştirip, faydalı eserler yazdı. İbn-i Mezrûk, Tâcüddîn İshâkî gibi âlimler talebelerinden idi... Ona en münâsip işçi benim”
Halîl Cündî hazretleri, lüzumsuz işlerle uğraşmaz, ibâdet ve ilimden başka şeyle meşgûl olmazdı. Yirmi sene Kâhire’de kaldı. Çok meşhûr olan Nil Nehri ve kıyılarını görmek için gittiği görülmedi. Müderrislik yaptığı sıralarda, bir gün hocası Abdullah Menûfî’nin ziyâretine gitti. Evinde bulamadı. Evin helâsında bir ârıza olduğunu, tâmir için işçi aramaya gittiğini söylediler. O da tereddüd etmeden; “Ona en münâsip işçi benim” deyip, helâyı temizlemeye başladı. Çevredeki insanlar başına toplanıp, böyle namlı ve şanlı bir kimsenin helâ temizliği yapmasını hayretle seyrediyorlardı. Bu sırada Abdullah Menûfî hazretleri geldi. Onu gördü. Çevredekilere; “Bu kim?” diye sordu. Onlar da; “Halîl!” diye cevap verdiler. O zaman, Mısır’ın en büyük beş evliyâsından beşincisi olduğu bildirilen Abdullah Menûfî hazretleri, öyle bir duâ etti ki, Halîl Cündî, bu duânın bereketiyle bir anda pek yüksek derecelere kavuştu. Allahü teâlâ ömrüne bereket ihsân etti ve İslâm dînine çok hizmetleri oldu...
Artık son anlarını yaşıyordu...
Halîl Cündî hazretleri vefat edeceği zaman buyurdu ki: “Velî olgunlaşınca kendisine Allahü teâlâ tarafından çeşitli şekillerde görünme kuvveti verilir. Bu da olmayacak bir şey değildir. Çünkü, başka başka görünen şekiller rûhâniyettir. Bedeni, cismi görünmemektedir. Rûhlar, madde değildirler, boşlukta yer kaplamazlar.
Allahü teâlâ, evliyânın rûhlarına öyle bir kuvvet verir ki, çeşitli şekillerde görünebilirler. Bedenleri mezardan çıkmaz. Rûhları şekil alıp görünürler.”