Ali bin Şihâb, evliyânın büyüklerindendir. 891 (m. 1486) senesinde vefât etti. Seyyid idi. Kerâmet ve hârikulâde hâller sâhibi olup, feyz ve nûrları her tarafa yayıldı. Vera’ sâhibi idi.
ELİNE GEÇENİ DAĞITIRDI
Şüphelilerden çok sakınırdı. Birine bir şey satıp da alacağı parada şüpheye düştüğünde, o parayı almaz, müşterinin istediği şeyi ona verir, ihtiyâcını karşılar, “Al, dilediğin gibi kullan, bizden yana helâl olsun” derdi. Müşteri malı alır, bunu kendisini sevdiği için yapıyor zannederdi...
Ali bin Şihâb, çocuklara ders okuturdu. Bu sebeble, ne onlardan, ne de babalarından hiçbir şey almadı. Kıtlık zamânı günlerce aç kaldığı hâlde, kimseden bir şey kabûl etmedi. Kendisine getirilen hediyeleri, dul ve yetimlere dağıttı. Dergâhının duvarına asılı bir heybesi vardı. Fazla gelen ekmek parçalarını oraya koyardı. O sepet her gün dolardı. Yanında yüz kadar talebesi vardı. O ekmekleri, küçük sepetler içerisinde akşam talebeleri ile şehre gönderir, oranın fakîrlerine dağıttırırdı...
Muhammed en-Nâmûlî şöyle anlatır: “İbrâhîm el-Matlûbî, talebeleri ile birlikte, incir mevsiminde inciri bol bir yere geldiler. Oranın halkı, kendilerine misâfir olmalarını, bol bol incir ikrâm etmek istediklerini söylediler. Talebeler de incir yemek arzusunda idiler, İbrâhîm el-Matlûbî; “Biz inciri Ali bin Şihâb’ın beldesinde yiyeceğiz” deyip, orada kalmadı ve yola koyuldular. Talebelerin aklına, incir yetişmeyen bir yerde nasıl incir yenir düşüncesi geldi. Nihâyet Ali bin Şihâb’ın beldesine geldiler. Ali bin Şihâb gelenleri karşılayıp, içeriye buyur etti ve önlerine, içinde incirin en güzeli olan büyük bir sepet koydu. Talebeler hocalarından, daha önce içlerinden geçen düşünce sebebiyle özür dilediler ve tövbe ettiler.”
KABRİNİ AÇIP BAKTILAR!..
Oğlu şöyle anlatır: “Babam vefât ederken; “Helâl lokma ile beslenen bedeni toprak çürütmez” buyurdu. Onun bu sözüne ba’zı kimseler i’tirâz edip, bu durumun Peygamberlere ve şehîdlere mahsûs olduğunu söylediler. Bir müddet sonra babam vefât etti. Aradan yirmi bir sene geçti. Babamın söylediği söze yine i’tirâz edenler oldu. Sözünün doğru olup olmadığını anlamak için, gidip kabrini açtılar. Onu, ilk gün koydukları gibi bembeyaz bir kefen içinde buldular. İnkârcılar tövbe ve istiğfâr edip, Allahü teâlâdan af dilediler.”