Muhammed Sâdık hazretleri 1591 (H.1000) senesinde Serhend’de doğdu. 1599 senesinde pederi ile birlikte Hâce Muhammed Bâkî-billah ile görüştü. Ondan cenâb-ı Hakk’ı zikretmek, murâkabe etmek için vazife almakla ve ona bağlı bir talebe olmakla şereflendi. İstidâdı, fıtratı ve yaratılışı yüksek olduğundan, onların terbiyesi ve merhametli nazarlarının bereketleri sayesinde kıymetli hâllere, yüksek makamlara kavuştu. Daha çocukken, uzak yerlerdeki şeyleri, mezardaki hâlleri keşfederdi. Sonra peder-i âlîsi İmâm-ı Rabbânî’den feyz alarak, kemâl mertebelerinin sonuna erişti.
“Benim esrâr mahremimdir”
Muhammed Sâdık hazretleri, aklî ve naklî ilimlerde çok kuvvetliydi. Bir gün Şîraz’dan Hindistan’a gelen âlimlerin en büyüklerinden birinin sohbetinde bulundu. Bu âlim aklî ilimlerde eşsizdi. Yaratılışı îcâbı, o âlim ile derin ilimlere dâir birkaç kelime konuştu. Sözlerini bitirince Şîrazlı âlim; “Bu genci görmeyince, Hindistan’daki talebelerden birinin, aklî ilimlerdeki derin meseleleri idrâk kuvvetini yakînen anlayamamıştım” dedi.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, bu mübarek oğluna ve diğer oğullarına yazdığı birçok mektupları “Mektûbât” adındaki eserinde toplanmıştır.
Babası onun hakkında; “Aziz oğlum, bu fakîrin mârifetlerinin bir mecmûasıdır. Cezbe ve sülûk makamlarının bir nüshasıdır” ve “Oğlum, benim esrâr mahremimdir” buyurmuştur...
1616 (H.1025) senesinde Serhend’de şiddetli bir vebâ (tâûn) salgını başladı. Bu salgın her geçen gün şiddetleniyor, yüzlerce insan her gün kabre konuyordu. Bu hâli gören Muhammed Sâdık hazretleri; “Bu tâûn yağlı lokma istiyor. Biz gitmedikçe (ölmedikçe) geçmez” buyurdular.
Vebâdan eser kalmadı!..
Hummâya yakalandılar ve Rebî’ül-evvel ayının dokuzuna rastlayan Pazartesi günü vefât eylediler. Bundan sonra, ortalıkta vebâ hastalığından eser kalmadı.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri 1624 (H.1034) senesinde vefât edince, oğlu Muhammed Sâdık’ın mezârının kıble tarafına kabir hazırladılar. Mübârek cenâzelerini kabre koydukları an, oğlu Muhammed Sâdık’ın kabri, peder-i âlîsine hürmet için ayak ucuna geldi ve iki kabrin arasındaki kısım kabardı. Görenler hayretler içinde kaldılar...