Hicrî 61 senesinin 10 Muharreminde (10 Ekim 680) cereyan eden elim bir hadise olan Kerbela vakası, İslam aleminde derin izler bıraktı. Ali (radıyallahü anh) hazretlerinin oğlu Hüseyin (radıyallahü anh) ve yakınları bu hadisede şehid edildiler. Hazret-i Hüseyin’in başını, kızları ve kardeşleri ile hasta olan oğlu küçük Ali’yi, Emevi kumandanı İbn-i Ziyad’a götürdüler. İbn-i Ziyad bunları Halife Yezid’e gönderdi. Şam’a varılıp da bu haber Yezid’e ulaştırılınca, Yezid ağlayarak şöyle dedi:
“Size, Hüseyin’i öldürmeden itaat ettirmenizi istemiştim. İbn Sümeyye’ye Allah lanet etsin. Hüseyin’le ben karşılaşsaydım, kendisini bağışlardım. Muhakkak ki validesi Fâtıma, Resûlullah’ın kızıdır ve benim anamdan daha üstündür. Dedesi de benim dedemden daha üstündür. İmanı olan kimse onun bu dünyada bir benzeri olduğunu düşünemez.”
Sonra kadınların kendi evine alınmalarını emretti. Yezid ailesinden olan bütün kadınlar, teker teker gelerek acılarını paylaştılar. Daha sonra mal ve zînetlerinden ne kaybolmuşsa kendilerine bedelini ödediler. Yezid, bir ara Zeynelabidin Ali bin Hüseyin’i yanına getirtti, Medine’ye gitmeleri için gerekli hazırlığı yaptırdı ve orada herhangi bir ihtiyaçları olursa kendisine yazmalarını söyledi. Böylece İslâm tarihindeki bu elîm olay da arkasında silinmeyecek izler bırakarak kapanmış oldu.
İşte bu Kerbela hadisesi cereyan ederken, Hz. Hüseyin’in ilk Esbabından olan Müslim bin Avsece, çarpışma sırasında vurulup yere düştü. Son nefesini vermek üzere idi ki, Hz. Hüseyin onun yanına geldi: “Ey Müslim! Allahü Teala sana rahmet etsin!” dedi ve “Onlar, hiçbir suretle ahidlerini değiştirmediler. (Ahzab: 23)” âyetini okudu.
Habîb bin Müzahir de, onun yakınında bulunuyordu. Müslim bin Avsece, Habîb bin Müzahir’e: “Benim, sana vasiyyetim şudur” deyip eliyle Hz. Hüseyin’e işaret ederek “Vasiyyetim onun yanında, önünde ölmendir!” dedi. Habib bin Müzahir “Kabe’nin Rabbine and olsun ki öyle yapacağım” dedi. O sırada Müslim bin Avsece, ruhunu teslim etti.