Belh şehrinde, çok zengin bir tüccar vefat etmişti. Bütün serveti iki oğluna kalmıştı. Mirası aralarında pay etmeye başlamışlardı. Ancak mîras içerisinde, Peygamber Efendimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) mübarek sakal-ı şeriflerinden üç tel bulunuyordu. Büyük kardeş;
- Bunların biri senin biri benimdir, geri kalan birisini de ortadan ikiye bölüp paylaşalım, dedi. Küçük kardeş ise;
- Hayır, böyle şey olamaz, bir kimse Resûl-i Ekrem Efendimizin mübarek sakal kılını kesemez, diye itiraz etti. Büyük oğul;
- Eğer bu kıllara senin o kadar hürmetin varsa, bütün malları bana ver bu üç kılı sen al, dedi. Malları ağabeyine bıraktı
Küçük kardeş samimi bir mümin idi. Bu teklifi canına minnet bilip, bütün malları ağabeyisine bıraktı ve üç tane mübarek kılı aldı... Çünkü o Halid bin Velid hazretlerinin sözlerini kitaplarda okumuştu. Ne diyordu o mübarek sahabe:
-Bana “Ya Halid, girdiğin her muharebeyi kazanıyorsun, bunun sebeb-i hikmeti nedir” diye soruyorlar. Sarığımın içinde Resulullah efendimizin saçından üç tel saklıyorum. Bunun hürmetine Allahü teala beni hep galip getiriyor...”
İşte bu bilgilerle mücehhez olan tüccarın küçük oğlu, her seferinde salevat-ı şerife getirerek Sakal-ı şerifleri öpüp koklar ve huzur bulurdu...
Aradan çok zaman geçmeden, büyük oğulun bütün malı telef oldu, fakir ve müflis bir hale düştü.
Küçük kardeşi ise tam aksine son derece mal ve mülk sahibi oldu.
“Niyet hayır, âkıbet hayır”
Bir müddet sonra, her fani gibi o da vefat etti. O zamanın büyüklerinden birisi, Resûl-i Ekrem Efendimizi rüyasında gördü. Resûlullah Efendimiz ona buyurdu ki: “Her kimin bir haceti zuhur ederse, o tüccarın küçük oğlunun kabrini ziyaret etsin, işi hallolur.”
Rüyayı gören mübarek zat bunu ilân ederek, merhumun kabri o diyarda muteber bir yer halini alır. Hatta kabrinin önünden geçerken, herkes atından iner ve ruhuna okumadan geçmezlerdi...
Büyükler “Niyet hayır, âkıbet hayır” buyurmuşlardır. Resulullah Efendimize ait bir sakal-ı şerife değer veren gence Allahü teala işte böyle yüksek dereceler nasip etmiştir...