ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Muhammed Ma’sûm hazretleri Hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğludur. “Silsile-i aliyye”nin yirmi dördüncüsüdür. Lakabı “Urvet-ül-vüskâ”dır. Yani (sağlam ip, kendisine uyulan büyük âlim) demektir. 1599 (H. 1007) senesinde Hindistan’ın Serhend şehrinde doğdu... “BU DÜNYADAN GÖÇ VAKTİDİR!..”
Muhammed Ma’sûm hazretleri, mübârek babasının feyzleri ve teveccühleriyle çok çabuk kemâl derecelerine ulaştı. İmâm-ı Rabbânî hazretleri ömrünün son günlerinde onu husûsî odasına çağırıp buyurdu ki: 
“Benim bu dünyâya bağlılığım yalnız bu kayyumluk vazifesi ve muâmelesi sebebiyle idi. Devamlı teveccühlerden sonra o sana verildi. Şimdi bu fânî dünyâda kalmak için sebep bulamıyorum. Bu denî, aşağı ve hakîr dünyâdan göç etmem yaklaştı...” 
Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî buyurdu ki: 
“Bu fakîr, bu gizli müjdeyi duyduğum hâlde kalbim parçalandı. Ne dilimde konuşacak kuvvet, ne kulağımda dinleyecek kudret kaldı. Bendeki bu değişmeyi görünce, şefkât ve merhametinin çokluğundan bir müddet daha yaşayacağını işâret edip; ‘Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki; birini kendine çağırır, diğerini onun yerine oturtur’ buyurdu...”
Muhammed Ma’sûm, babası İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin vefâtından sonra, vaaz ve irşâd makâmına geçip talebe yetiştirmeye başladı. O da ilim ve feyz saçarak insanları doğru yola dâvet etti...
Ekberâbâd şehrinde tasavvufta yetişmiş bir âlim vardı. Ölmek üzere iken, talebesi olan kız kardeşinin oğlunu istedi. Sonra; “Senin hâllerin tamamlanmadı. Şimdi, Muhammed Ma’sûm hazretlerinin huzûruna gidip, kemâl mertebelerine kavuşman gerekiyor. Zannedersem, bu büyük nîmete ancak, on iki sene sonra kavuşabileceksin” buyurdu, biraz sonra da vefat etti... 

İRŞÂD DİYARI SERHEND...
Bu zât söylenilen müddet içinde, her ne kadar birçok yere gittiyse de, irşâd diyârı olan Serhend’e yolu düşmedi. Ancak on iki sene sonra, Serhend şehrine geldi. Muhammed Ma’sûm hazretlerinin ziyâreti ile şereflendi. Muhammed Ma’sûm hazretleri onu görünce;
“Üstâdının sana söylediği on iki sene bugün doldu” buyurdu. Gelen talebe hesâb etti. Aynen buyurdukları gibiydi. Sonra buyurdular ki: “Bu mânâyı, üstâdının büyüklüğünü göstermek için izhâr eyledim. Burada bulunanlar da, onun kemâlini böylece öğrensinler diye söyledim.”
Tüm İçerikler