Ahmed Nûbânî hazretleri, Kudüs’te yetişen büyük velîlerdendir. Evliyânın şâhı Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin neslindendir. Güzel hâlleri ve kerâmetleriyle tanındı. Osmanlı devletinin son devrinde, 1904 (H.1322) senesi Kudüs yakınındaki Mezra köyünde vefât etti... Yûsuf Nebhânî anlatır: “Kendisine sorulan hastalıklar için ilâç tavsiye eder, Allahü teâlânın izniyle bu ilaçlar o hastalığa iyi gelir, hasta şifâ bulurdu. Aynı ilâcı başkası tavsiye etse, şifâsı görülmezdi.”
Bir gün birisi huzûruna gelip geçim darlığından şikâyet etti ve vazîfe talebinde bulundu. Ona; “Yakında şu kadar maaşla sana bir vazîfe çıkar” buyurdu. “Efendim âile efrâdım kalabalık bu söylediğiniz maaş da bize kâfi gelmez” dedi. Bunun üzerine; “Boşuna yorulma senin nasîbin bundan ileri gitmez” buyurdu. Üç gün geçmedi, şehrin vâlisi bu muhtaç kişiye haber gönderip Ahmed Nûbânî hazretlerinin söylediği kadar bir maaşla memur tâyin ettiğini bildirdi...
Ahmed Nûbânî hazretleri, vefatına yakın günlerde, kendisinden nasihat isteyenlere buyurdu ki:
“İyi arkadaş, insanı derekelerden (aşağılıklardan) derecelere (yüksekliklere) ulaştırır. Kötü arkadaş ise, bunun tersini yapar.
“HERKESLE ARKADAŞ OLMA!”
Herkes ile arkadaş olma! Konuştuğun kimselerin akıl ve anlayışlarına uygun konuş. Tekebbür etme, kibirlenme! Sırrını kimseye söyleme! Herkesin sözüne aldanma! İnsanların sözlerine değil, işlerine bak! Kendi kendisine faydası olmayan kimseden çok sakınmalıdır. Nerede kaldı ki, onun başkasına faydası olsun. Kötü bir kimse ile arkadaş olan iyi bir kimse, eğer onu kendisine çevirip iyi yapabilirse ne âlâ, eğer bunu yapamaz, kendisi de ona benzer ve onun gibi olursa, o zaman çok fenâdır.
Kelime-i şehâdeti söyleyen bir kimseye, töhmet (suçlama) ve taassub (husûmet) ile, mümin değildir, demek için kimseye müsâade verilmemiştir. Nitekim Nisâ sûresinin 94. âyet-i kerîmesinde meâlen; “... Size İslâm selâmı veren kimseye, dünyâ hayâtının geçici nîmet ve menfaatine göz dikerek sen mümin değilsin demeyin...” buyruldu. Öyle ki, Kelime-i şehâdet söyleyenlerin hepsini mümin kabûl etmelidir. Büyük günahları varsa, bu sebeple kendilerine küfür ve nifak damgasını vurmamalıdır. Kendi îmânında ve onların îmânında şüphe etmemelidir...”