Ebû Abdurrahman Sülemî hazretleri, hiçbir zorluk karşısında Kur’ân-ı kerîm okumayı ve kırâat derslerini ihmâl etmezdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra sabah namazına kadar namaza devâm ederdi. Sabahlara kadar namaz kıldığı hâlde sabah namazı vakti girince “henüz namaz kılmaya yeni başlıyoruz” gibi şevkli ve istekli oluyorum derdi. Pek cömert idi. Çok zaman yanına aldığı azığını yolda rastladığı fakir ve garîb kimselere verir, o gün aç dururdu...
“Âlimlerin sohbetini kaçırma”
Ebû Abdurrahman Sülemî hazretleri buyurdu ki: “Hakîkî bir Müslüman, kötü arkadaşlardan sakınır. Âlimlerin sohbetlerini kaçırmaz. Kendisinden daha fakir olanlarla oturup kalkar ve bunu kendisi için bir aşağılık olarak düşünmez. Allahü teâlâdan korkar, ümîdini kesmez ve kadere rızâ gösterir. Verdiği sözü yerine getirir. Yaptığı iyiliği başa kakmaz. Fitne çıkarmaktan şiddetle kaçar. Kulağını kötü söz işitmekten, dilini de kötü söz söylemekten korur. Yâni bunlara riâyet edilmeyen yerlerde bulunmaz. Malı ve mevkii ile Müslümanlara elinden gelen her iyiliği yapar. Peygamber efendimiz; (Birbirinize selâm veriniz! Birbirinize yiyecek ikrâm ediniz! Akrabânızın haklarını gözetiniz! Gece, herkes uyurken namaz kılınız! Bunları yaparak, selâmetle Cennet’e giriniz!) buyurdular.”
“Rabbimden öyle umuyorum ki!..”
Bir gün de buyurdu ki: “Namaza başlarken elleri kulaklara kaldırıp tekbîr almak; Allah’tan başka her şeyi arkaya atıp iki dünyâyı bıraktım, yüzümü senin cemâline çevirdim demektir.”
Bu mübarek zatın ömrünün son zamanlarında gözleri görmez oldu. Bu hâliyle ders vermeyi ihmâl etmedi. Vefât etmeden önce şöyle buyurdu: “Tam seksen sene ramazan ayında oruç tuttum. Rabbimin bana rahmetle muâmele edeceğini umuyorum...”