Kerîmüddîn Bâbâ Ebdâl, Hindistan’ın büyük velîlerindendir. Doğum târihi belli değildir. 1640 (H.1050) senesinde vefât etti. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin önde gelen talebelerindendi. Çok kerametleri görüldü. Yaşadığı beldede insanları İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin yoluna davet etti... BİR TALEBESİ HASTALANMIŞTI...
Kerîmüddîn hazretlerinin talebelerinden biri hastaydı. Durumunu bildirdiler. Bunun üzerine mübarek zat gelip o hasta talebenin yanında başka bir yatakta yattı. Allahü teâlâya yalvardı. Rüyâsında o talebesinin yaşayıp yaşamayacağını göstermesini diledi. Uykuya vardı ve rüyâsında siyahlar giyinmiş düşman askerleri ile kendi talebelerinin muhârebe ettiklerini, hasta olan talebenin ise, diğer askerlerden önde at koşturduğunu, kahramanca çarpışarak düşmana çok zâyiat verdirdiğini, yaralanıp attan düştüğünü ve atının onu bırakıp kalabalığa karıştığını gördü...
VEFAT EDECEĞİNİ ANLADI...
Uykudan uyandığında o talebesinin vefâtının yaklaştığını haber verip, eshâbına techiz, tekfin ve defin için hazırlık yapılmasını söyledi. Talebenin hastalığı ise ölüm şiddetinde görünmüyordu. Orada bulunan talebelerin hepsi hayret ettiler.
Az bir zaman geçince, hastanın durumu ağırlaştı. Nefesi sıklaştı. Bu sırada orada bulunan ve tasavvuf ehlinin hâlini inkâr eden bâzı kimseler kendi kendilerine;
“Hocalığın ve talebeliğin şu anda (ölüm ânında) ne işe yaradığını görelim bakalım” diye düşündüler. Onların bu düşüncelerini kalb yoluyla anlayan Kerîmüddîn hazretleri, açıktan;
“Ey Allahım! Vefât etmek üzere olan bu hastanın hakîkî tasavvuf büyüklerine bağlanması hürmetine, seni zikrettiğini bunlara da duyur!” diye duâ etti.
HEPSİ ONA TALEBE OLDU...
Bu söz daha bitmeden, o ölüm hastasının açıktan açığa “Allah! Allah!..” demeye başladığı duyuldu. Rûhunu teslim edinceye kadar böyle devâm etti. Bu apaçık kerâmete şâhid olan yabancılar inkârlarından vazgeçip, Kerîmüddîn hazretlerine bağlanıp talebelerinden oldular...