Muhammed bin Eslem Tûsî, Horasan taraflarında yaşayan büyük velîlerden, tefsîr, kelâm ve hadîs âlimidir. 856 (H.242) senesinde Nişâbur’da vefât etti.
Zamânındaki hadîs âlimleri onun “sikâ”, güvenilir bir zât olduğu husûsunda görüş birliğine vardılar.
Ebû Abdullah isminde bir zât şöyle anlatıyor:
“Vefâtından dört gün önce Muhammed bin Eslem’in yanına girdim. Bana dedi ki:
Artık ölümüm yaklaştı!..”
Ey Ebû Abdullah, Allahü teâlânın bana yaptığı iyiliği sana müjdeleyeyim mi? Artık ölümüm yaklaştı. Allahü teâlâ hesâba tahammül edemeyecek derecede zayıf olduğumu bildiği için, üzerimde hesâbını vereceğim bir şey bırakmadı. Vefât ettiğimde yıkayıp, kefenlendikten sonra, üstünde yattığım yaygıyı altıma serin. Seccâdemi üstüme örtün. Bunları, elbiselerimi ve abdest aldığım su kabını, namazını kılan bir fakire verin. Bu kesenin içinde otuz dirhem var, oğluma hediye ettim. Helâl paradır. Bunları verdikten sonra geride bir şeyim kalmıyor. Kapıyı kapat. Ben vefât edinceye kadar içeriye kimse girmesin. Yalnız olmak istiyorum. Ben babamın sülbünde, annemin karnında yalnızdım. Dünyâya yalnız başıma geldim. Rûhum yalnız olarak çıkacak.
Kabre yapayalnız konulacağım. Yalnız iken Münker ve Nekir gelip suâl soracaklar. Hayra da şerre de uğrasam, tek başımayım. Cennete veya Cehenneme de gönderilsem, tek başıma yollanacağım. Kimse yanımda olmayacak. Orada beni yalnız bırakacak olan bu insanlarla, burada berâber olmamın ne faydası var?” buyurdu...
Dünyânın aldatamadığı zât!
Muhammed bin Eslem, bu sözleri söyledikten dört gün sonra Nişâbûr’da vefât etti. Cenâzesi götürülürken insanlar birbirlerine; “Ey insanlar! İşte bu, mirâsı yanında olarak dünyâdan çıkan âlimdir. Bu, karınlarının kölesi gibi olan diğer insanlar gibi değildir. Muhammed bin Eslem (rahmetullahi aleyh), dünyânın kendisini aldatamadığı, kandıramadığı çok yüksek bir zât idi” dediler.