ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Ahmed bin Alevî, Yemen evliyâsının büyüklerindendir. Evlad-ı Resul olanlara Anadolu’da “seyyid” denildiği gibi, Yemen’de de “alevî” denir. Doğum târihi belli değildir. 1565 (H.973)’te Yemen’in Terîm şehrinde vefât etti. Kabri Zenbil Kabristanındadır... YEMENİN YEDİ MERTEBESİ...
Ahmed bin Alevî, az yer az içerdi. Gıdâsı çoğunlukla sütten ibâretti. Bâzan birkaç gün yalnız bir hurma kâfi gelirdi. Helâl lokma yemeye çok dikkat ederdi.
Talebelerinden biri; “Efendim sizden yemek yeme arzusu nasıl gitti? Siz gençliğinizde yerdiniz” diye sordu. O da; “Gençliğimden sonra zamanla öyle bir hâl meydana geldi. Nasıl şu gördüğün duvarın bir şeye arzusu yok, bende de tıpkı onun gibi yemek arzusu kalmadı” dedi ve şöyle buyurdu:
“Âlimler buyurdular ki: Yemenin yedi mertebesi vardır. Birincisi yaşayacak kadar yemek; ikincisi, farz namazı kılacak ve farz olan orucu tutacak kadar yemek. Bu iki mertebe yemek farzdır. Üçüncüsü, nâfile olan namazı ve nafile orucu tutabilecek kadar yemek. Bu kadar yemek müstehabdır... Dördüncüsü, çalışıp kazanmaya kuvvet sağlamak için yemek. Bu dînin beğendiği tokluktur. Beşincisi, midenin üçte birini dolduracak kadar yemek. Altıncısı, midenin üçte birinden fazlasına doldurulan yemek olup, mekruhtur. Çok yiyince insanda ağırlık ve uyku meydana gelir. Yedincisi, zarar verecek derecede çok yemek aşırı doymak. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: (Her hastalığın aslı çok yemek yemedir) Bu haramdır.”
Ahmed bin Alevî, vefat etmeden evvel talebelerine yaptığı vasiyetinde buyurdu ki:

EN TEHLİKELİ GÜNAH!..
“En güzel hasletlere kavuşmak için; Allahü teâlâya, onun ve nefsin şerrinden koruması için devamlı yalvarmalıdır. En tehlikeli günah, kişinin Allahü teâlâ ve Resûlünün bildirdiği şekilde değil de, kendi kafasına göre, ‘böyle yaparsam, Allahü teâlâ benden râzı olur’ deyip, Allah ve Resûlünün emirlerine muhalif olan bir işi yapmasıdır. Bu bakımdan Resûlullah’ın bildirdiği şekilde ibâdet ve tâatte bulunmak lâzımdır. Bu da İslâmiyeti öğrenmekle mümkündür. Dînini lâzım olduğu kadar öğrenmeyen kimse, dînî vazîfelerini yaparken kendi kafasına göre dînini yaşamaktan kurtulamaz. Bu ise, insanı, huzûr-ı ilâhide mes’ûl olmaya götürür.
Nefsin kötülüklerine, mâni olmak, onun arzu ve isteklerini yerine getirmeme ve bunlarla mücâdele husûsunda Allahü teâlâdan yardım istemeli, azâbından korkarak, sevâbını ve mükâfatını umarak, muhtaç olduğunu düşünerek, O’nu hatırlamalıdır.”
Tüm İçerikler