Büyük velî Hasan-ı Basri hazretleri, o derece hikmetli konuşurdu ki İmam Ca’fer-i Sadık hazretleri, onun hakkında “Sözü Resûlullah efendimizin sözüne benziyor” buyurmuştur. O derece kuvvetli bir hitabet gücüne sahipti ki bir sözü dinleyenleri ağlatmaya kafi gelirdi. Onu dinleyenler, yanından çıkarlarken artık dünyayı tamamen unutmuş, ölümden başka her şeyi kafalarında silmiş olurlardı. Üzerinde durduğu tek konu, Allah korkusu ve son nefes endişesi idi... “ÂDEMOĞLU ÜÇ ŞEYE DOYMAZ!”
Bir gün buyurdu ki:
“Âdemoğlu dünyada üç şeye doymaz. Bunlardan birisi, mal yığmaya, ikincisi, zevk ve sefaya, üçüncüsü, ömre... Elinde imkan olsa dünyadan hiç gitmek istemez ve ahiret için de hiçbir hazırlıkta bulunmaz.
Allah indinde makbul bir kul dünyaya fazla kıymet vermeyip daha ziyade ahireti için çalışan ve ahiretini imar edendir. Ahmak kimse baki imiş gibi dünyayı imara çalışıp ahiretini harab eder.
Allahü tealayı çok sevmenin alameti, dünyayı terk etmektir. Her kim altın ve gümüşü kıymetli tutar, ona çok önem verirse huzur-u kalple namaz kılamaz...”
Ebu Bekir el-Hazeli hazretleri anlatıyor:
“Bir zaman Hasan-ı Basri’nin yanında oturuyor, onunla sohbet ediyorduk. O sırada biri yanımıza yaklaştı ve şöyle dedi:
-Az önce Abdullah bin Ethem’in yanındaydım. Kendisi ölüm döşeğindeydi. Ona “Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordum. Şöyle cevap verdi. “Kendimi ağrı ve sızı içinde hissediyorum. Şurada zekâtı verilmemiş yüz bin altın var” dedi. Orada bulunanlar, bu söylenenlere şaşırdık ve sorduk:
-Bu kadar altını niçin biriktirdin? dedik. Bize dedi ki:
-İleride lazım olur diye biriktirdim... Yarınlardan endişe duyduğum için biriktirdim... Evlatlarım çoğalacaktı, ayrıca sultanın eziyetinden de korkuyordum... Bütün bunlara karşı çok altın biriktirmem gerekiyordu...
“ŞEYTAN NASIL DA ALDATMIŞ!”
Bunları dinleyen Hasan-ı Basri hazretleri şöyle buyurdu:
“Şu talihsiz adama bakın! Şeytan nasıl da onu aldatmış, ne bahaneler uydurmuş ona. İşte bu bahanelerle malını dağ gibi yığıp biriktiren bu adam vallahi dünyadan hüsranla ayrıldı. Allah ona mal verdi ve infak etmesini emretti. Ama o açgözlü ve cimri davranarak, bir kenara yığdığı malı vârisine bıraktı. Böylece kendi malı başkasının sevap terazisinde işleme konulmuş oldu. Artık tövbe için çok geç...”