Ebü’l-Hasen-i Şâzilî hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Şâzilî yolunun ilk rehberidir. 1196 (h.592)’da Tunus’ta Şâzile kasabasında doğdu. Tasavvuftaki silsilesi Sırrî-yi Sekatî’den gelmektedir. Aynı zamanda bu silsilede bulunan Seyyid Ahmed Rıfâî’ye bağlanmıştır... “TALEBE NASIL OLMALI!..”
Bu mübarek zat, İskenderiyye’ye gelerek Şâzilîye yolunun esaslârını açıklayıp, neşretti. Tefsîr, hadîs, fıkıh usûl, nahiv, sarf, lügat ilimlerinde ve zamanın fen ilimlerinde de bir tâne idi. 1256 (h.654)’da vefât etti...
Ebü’l-Hasen-i Şâzilî hazretleri, talebeleri için dâima şu nasihatte bulunurdu:
“Talebe, din kardeşlerini, arkadaşlarını, son derece merhametle gözetmeli, onlara son derece hürmet etmelidir, insan, içlerinden birini kendisine sohbet arkadaşı seçmeli, bu arkadaş, gaflete düştüğünde, seni uyandırmalı, ibâdette tembelliğe düştüğünde seni heveslendirmeli, âciz kaldığın yerde sana yardım etmeli ve sen doğru yoldan kaydıkça seni doğru yola çekmeli. Sana nasihat vermeli, kötü harekette bulunduğunda veya bir günah işlediğinde sana uymayıp vazgeçirebilecek vasıflarda olmalıdır. Arkadaşlarına gelebilecek eziyetlere mâni olmalısın. Güzel ahlâk edinip, şefkat ve merhamet üzere bulunmalısın. Hak teâlâya, itâat ve ibâdeti, bu yola hizmeti gözetmeli ve buna sımsıkı sarılmalısın. Lüzumsuz şeylerle gözü meşgûl edip, gönlü dağıtmamalısın. Zirâ bu, insandaki şehvet kuvvetini artırır...”
Buyurdu ki: “Biz Hak ile olunca, mahlûkattan hiçbirini görmeyiz. İnsanlık icâbı baksak bile, onlar havadaki toz zerrecikleri gibi görünür. Dikkatle baksan bir şey bulamazsın...”
SON HAC YOLCULUĞU...
Ebü’l-Hasen-i Şâzilî hazretleri, her sene hacca giderdi... Sonuncu defa yola çıktığı sene, talebesine, yanına bir kazma, bir ibrik ve bir de kâfur almasını emretti. Bunları niçin aldırdığını soran talebesine buyurdu ki: “Hamisre’ye varınca anlarsın.” Talebesi bilâhare şöyle anlattı: “Hamisre’ye vardık. Ebü’l-Hasen-i Şâzilî hazretleri, guslederek iki rek’at namaz kıldı. Sonra seccâdede rûhunu teslim etti. Yanlarına aldıkları kazma ile mezar kazılıp ibrikle su taşınıp yıkandıktan sonra, kâfur konup hemen oraya defnedildi...”