Ziyâeddîn Nurşînî hazretleri, Osmanlı âlim ve velîlerindendir. Babası büyük velî Abdurrahmân Tâgî (Tâhî) hazretleridir. 1855 (H.1272) senesinde Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Usba köyünde doğdu. 1923 (H.1342) senesinde Nurşin’de vefât etti. Kabri babasının türbesinin yanındadır... “NİÇİN GÖZYAŞI DÖKÜYORSUN?..”
Ziyâeddîn Nurşînî’nin âile çevresi ilim ve fazîlet sâhibi dindâr insanlardan meydana geliyordu... Babası Abdurrahmân Tâgî hazretleri vefâtına yakın onu en büyük halîfesi Fethullah-ı Verkânisî’ye emânet etti. Ziyâeddîn Nurşînî babasının hastalığı sırasında yanında duruyordu. Üzülüyor ve ağlıyordu. Bir ara gözlerini açan Abdurrahmân Tâgî hazretleri oğluna baktı ve;
-Ziyâeddîn! Neden böyle yaş akıtıp ağlıyorsun? dedi. Ziyâeddîn Nurşînî edeple;
-Niçin ağlamayayım. İnsanın babası çok büyük tüccar olur da, dünyâsını değiştirirken evlâdı babasının malından istifâde edemezse, mîrâsına vâris olamazsa ondan daha acı bir şey olur mu? diye cevap verdi. Babası;
-Oğlum! Şeyh Fethullah senin hakkında benden daha hayırlıdır. Çünkü, vallahi ben seni başkalarından ayırt etmedim. Halk, gözümde ne ise, sen de oydun. Fakat Şeyh Fethullah seni diğerlerinden üstün tutacaktır, buyurdu...
Bu cevap üzerine teselli bulan Ziyâeddîn Nurşînî babasının vefâtından sonra Şeyh Fethullah-ı Verkânisî’ye talebe oldu. Hocasının sağlığında on sene, onun vefâtından sonra da 24 sene olmak üzere tam 34 yıl talebe yetiştirdi...
ARTIK SON ANLARINI YAŞIYORDU...
Ziyâeddîn Nurşînî, artık son anlarını yaşıyordu... Talebesi onun yanında Seyyidü’l-istiğfâr ile Bekara sûresinin sonunu okumaya başladı. Kendisi de onun arkasından okudu. Yûnus aleyhisselâmın tesbihini okudu. Arkasından kendisine; “Artık şimdi, Lâ ilâhe illallah, demenin vakti değil mi?” denildi. “Evet. Hâce-i Ahrâr hazretlerinin belirttiğine göre bin fennin bilgisine sâhib olsan bile, bunların hepsi gider ve âhirette sana sâdece Lâ ilâhe illallah kalır” diye cevap verdi. Sonra kendi hâline net bir ses tonu ile; “İnne fî halkıssemâvâti...” âyetinden îtibâren Âl-i İmrân sûresinin sonunu okudu. Okuması bitince yanında bulunanlarla bâzı hususları konuştuktan sonra sustu. Yanında bulunanlar da bir şey söylemediler. Bir ara işâreti üzerine alnını su ile ovdular. Mübârek nefesi kesilinceye kadar hiçbir söz söylemedi. Mübârek dili üst damağına yapışık durumda; “Lâ ilâhe illallah” kelimesini tekrar ederek 1923 (H.1342) senesi Receb ayının 27. Cumâ günü sabah namazından sonra Bitlis’in Nurşin köyünde rûhunu teslim etti...