1820’den beri Osmanlı Devletini yıkma planını uygulamaya koyan Batının sömürgeci, soykırımcı milletleri; topuyla, tüfeğiyle, en modern deniz araçlarıyla bu necip milletin kökünü kazımaya gelmişlerdi. İngiliz ve Fransızlar, sömürgelerinden gençleri toplayarak Türklerle savaşmaya getirmişlerdi. Trablusgarp ve Balkan harplerinden yorgun ve yaralı çıkan Türk milletinin elinde, vatan sevgisi güçlü bir sermayesi vardı. Kasım 1914’te Çanakkale ve Maydos yani Gelibolu kıyılarını şiddetli bombardımana tutan bu kan içiciler, binlerce sivili öldürdüler. Marmara’ya giren İngiliz denizaltıları, asker ve malzeme sevk eden birçok gemimizi sinsice vurdular. Binlerce masum askerimizi şehid ettiler. Zeytinburnu’ndaki, top döküm fabrikamızı bombaladılar. İrili ufaklı 407 parça gemi ile, Çanakkale Boğazına 18 Mart 1915 günü sabah 08:30’da girmeye başladılar. Bir gün önceden mayın tarama filolarından aldıkları raporlara göre Boğaz suları mayınlardan temizlenmişti. Ama bir şeyi unuttular... O da Türkün vatan sevgisi imandandır inancı idi. Nusrat mayın gemisi, gece sabaha kadar, karanlık koya modası geçmiş ve elinde kalabilen son 26 mayını sessizce döküvermişti. Her zaman mayınlar, Çanakkale Boğazına, akıntıya dik istikamette döşendiği halde, bu sefer akıntıya paralel bir hat meydana getirilmişti.İşte bu sistem, ev yıkıcı, kan içici Batı kuvvetlerini hezimete uğratmaya yetmişti. Birbiri ardına en modern zırhlılarını kaybetmeye başladılar. Rahmetli Hatice Turhan Sultan’ın kendi parası ile yaptırdığı Sedd-ül Bahir ve Kilid-ül Bahir tabyalarındaki eski model toplarımız, bu mağrurları birer birer boğazın dibine göndermişti. Bir tabyada top başındaki Cideli Mahmud Çavuş, attığı tek gülle ile Fransız Bouvet zırhlısını vurmuştu. Akabinde aynı tabyaya düşen bir mermi, Mahmud Çavuş’un iki ayağını birden koparmıştı. Çok kan kaybediyordu. Hemen geriye, ilk yardım yerine çekerlerken, tabyadan bir nefer “Keferenin gemisi batıyor” diye bağırınca, Mahmud Çavuş kendisini taşıtan kumandanına döndü ve “Allah için beni yukarı çıkartın” diye yalvardı. Durumu çok ağırdı. Son arzusunu yaptılar. Sanki Mahmud Çavuş yaralı değil gibi tatlı tatlı tebessüm ederek Bouvet’nin batışını seyretti ve Kelime-i şehadet getirerek orada ruhunu teslim etti.