1897 Osmanlı-Yunan harbi esnasında, Manisa havalisinden üç asker kıtalarında firar edip, omuzlarında devletin verdiği silahlarla dağa çıkmışlardı. Bunlardan biri, Yaya köyünde oturan eski bir şakinin, Bakırlı Şaban Efenin tek evladıydı. Çakırcalı’dan ve Kara Ali’den evvel dağlardan dolaşan o idi. Otuz sene devlet kuvvetlerine karşı durdu. Bazen iki arkadaşıyla, yüz kişilik jandarma müfrezesini tarümar ettiği oldu. Bazen tek başına o dağdan bu dağa geçtiği duyulurdu. Köylüler onu hürmetli ve korkulu bir muhabbetle se verlerdi. Çünkü zengin ve kuvvetlilere karşı bîaman, zayıf ve fakirlere karşı himayekardı. Bakırlı Şaban Efe tövbe ettiği zaman elli yaşındaydı. Ancak bu yaşta evlendi ve bir oğlu dünyaya geldi. Tam yirmi yıl unutmuş ve unutulmuş bir halde uslu uslu köyünde yaşadı ve bir kahvenin çınarı altında gah nargile çekti, gah uyukladı. Oğlu askerden kaçıp da dağa çıktığı gün, yetmiş yaşında, ak sakallı, sönük gözlü, yarı kamburlaşmış bir ihtiyardı. Oğlunun askerden kaçtığı kendisine haber verilince gayri ihtiyari elini silahlığına götürdü ve yerinden davrandı. Uzun müddet bu vaziyette, hareketsiz, sessiz kaldı. Fakat silahlığı da, kemeri de boştu. Sonra birden:-Yalan söylüyorsunuz. Mustafa bunu yapmamıştır, diye bağırdı. Dediler ki:-Yalan olamaz, biz tam yerinden duyduk. Üç gün oluyor, jandarmalar takibe çıktılar.Eli silahlığının yerine titreyen Bakırlı Şaban Efe, kısık bir sesle:-Nasıl olmuş, anlatın bakalım, dedi ve dizlerinin bağı çözülmüş gibi yığıldı kaldı.-Bir gece kışlanın kapısında seninki nöbetçiymiş. Diğer ikisi, Kasabalı Hafız’ın oğlu ile Narlıcalınınki, gündüzden edindikleri kurşunları ceplerine ve koyunlarına doldurmuşlar ve seninkine demişler ki; “haydi bakalım düş önümüze” O da zaten birkaç gün önce den haberliymiş, ovaya doğru çıkıp gitmişler.Bakırlı yine davranır gibi bir hareket yaptı. -Dur dediler, dahası var! İşin içinde bir de cinayet görünüyor. Seninkilerin firarı sabahı Doğanlar yolu üzerinde üç rençberin cesedi bulundu. Bunlardan ikisi ölmüş, diğeri de can vermek üzereymiş. Asker kıyafetinde üç kişinin onlara ateş ettiklerini ve atlarını alıp gittiklerini söyleyip ölmüş. Bakırlı Şaban Efe:-Yeter, yeter diye bağırdı ve sendelye sendeleye eve gitti. Karısı onu, suratı kıpkırmızı ve titrer bir vaziyette görünce:-Aman efem, sana ne olmuş, diye bir çığlık attı.-Duydun mu, Mustafa...dedi ve gerisini getiremedi. Boğazı hıçkırıklarla doldu. -Söyle şehid mi olmuş?-Keşke öyle olsaydı deli kadın, keşke öyle olsaydı. Kaçmış askerden kaçmış ve cinayet işlemiş. Ah yüzkarası rezil ah! Dedi ve minderin üstüne yıkılıverdi. Efe günlerce evden çıkmadı. Kendisini sormaya gelenlere kapıyı açmadı. “Âlemin içine nasıl çıkarım?” diyordu. Zaman zaman karısına:-Ben de senelerce dağlarda gezdim, ama askerden kaçmadım. Hatta Moskof muha rebesine gönüllü yazıldım ve aslanlar gibi döğüşüp memlekete olan borcumu ödedim. Fakat bu rezil, askerden kaçtı ve devletin silahıyla dağa çıktı, diye dert yanıp ağlıyordu.Bir hafta sonra Şaban Efe evden çıktı ve etrafına toplanan köylülere:-Bu yüzkarasını kendi ellerimle temizleyeceğim. Ayrın kasabaya gidip binbaşıya müracaat edeceğim. Çok şey istemem, bana bir hayvanla bir silah versinler, Allah’ın izni ile beş on gün içinde ya ölüsünü, ya dirisini getirmezsem, bana da Bakırlı Şaban Efe demesinler, dedi.Köylüler, ihtiyar efenin bu sözlerine kıs kıs gülüyorlar ve:-Efe vazgeç bu işten, senin artık böyle şeylere karışacak zamanın geçti, diyorlardı.Bu nasihatler onu daha çok çileden çıkarttı ve ertesi gün soluğu kasabadaki zaptiye karakolunda aldı. Binbaşıya kararını, ayni azim ve metanetle söyledi. Fakat binbaşı, ihtiyarı şöyle tepeden tırnağa kadar süzdükten sonra acı ve alaycı bir şekilde:-Bu işler sana kaldıysa vay halimize...dedi.binbaşının sözü Şaban Efenin kalbine bir ok gibi saplanmıştı. Bir müddet köye dönmekle, dağlara çıkmak arasında mütereddid kaldı. Kendini dinledi. Kollarını yokladı, yürüyecek, kımıldayacak hali yoktu. Çaresiz iki büklüm, köye dönmek üzere yola koyuldu