Ecdâdımız Osmanlılar her sâhada olduğu gibi, ahlâken de bütün milletlerden medenî idiler. Bu, Avrupalı yazarlar tarafından da kabul edilmektedir. Meselâ A. L. Castella’nın Osmanlı ahlâkı hususunda enteresan tesbitleri vardır. Yazarın arkadaşlarından biri, içinde bin kuruş bulunan bir torba ile İstanbul yakasından Beyoğlu’na gidiyordu. Tophane iskelesine çıkarken torbanın ağzı çözülüp paralar rıhtıma dağıldı. Bazıları da denize yuvarlandı. Çevreden bunu görenler, adamın yardımına koştular. Herkes bulabildiği kadarını topladı ve adamın torbasına doldurdu. Paranın sahibi şaşkınlık içindeydi. Hatta endişeliydi. Paralarının bir kısmının çalınabileceğinden korkmaktaydı. Fakat, denize düşen paraların bile çıkartılıp kendisine teslim edilmekte olduğunu görünce, içi ferahladı. Nihayet bütün paralar toplandığında adam,— Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum! Bana büyük bir iyilikte bulundunuz. Bu soğukta denize dalıp paralarımı çıkardınız. Bir sürü zahmete katlandınız. Bu iyilikleriniz karşılıksız kalmamalı. Size borcumu ödemem lâzım, dedi ve elini torbasına attı.Ancak orada bulunanlar, buna itiraz ettiler. İçlerinden biri,— Bize hiçbir borcun yoktur, dedi, biz sadece vazifemizi yaptık. Bu durumda kim olsa, aynı şeyi yapardı.Adam hayretler içindeydi.— Ama nasıl olur? dedi, bunca iyilik karşılıksız yapılır mı?Yardımseverlerden bir diğeri,— Neden olmasın? İnsanlık yardımlaşmayı gerektirir. Hem ne yaptık ki?.. dedi. Adam defalarca teşekkür ederek oradan ayrıldı ve evine döndü. İçinde hâlâ bir şüphe vardı. Aceleyle torbasını boşalttı. İçindeki paraları teker teker saydı. Paraları tamamdı. Bir kuruş bile eksik değildi. Bu asîl davranış karşısında şunları düşünmekten kendini alamadı: “Acaba, diyordu, halkın en fakir tabakasında bile incelik ve zarafetin bu derecesi yalnız Türkler’e mi mahsustu? Hakikaten bütün bu ulvî karakterler onlara ancak şeref verirdi. Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyâsetiyle medenî hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyetteydi.”