Rodosluların yirmiye yakın galer ve kadırgalarına karşı küçük bir Türk çektirisi, amansız ve ölümüne bir mücadeleye hazırlanıyordu. Çektirideki Türk leventleri, şahin bakışlarını düşman gemisine dikmiş, korkusuz, telaşsız, bir an önce düşmanla kılıç kılıca gelecekleri anı bekliyorlardı.Türk çektirisi, etrafını bir karabulut gibi saran dev düşman gemilerine doğru dalgalarla oynaşa oynaşa giderken, leventler, birz sonra tadacakları şehadetin sevinci ve zevki içinde bayram havası yaşıyorlardı. Artı iki yaraf birbirlerine iyice yaklaşmışlar, atış menzili içine girmişlerdi. İlyas Reis, gözlerini düşman gemilerinden ayırmadan ilk emrini verdi:-Amiral gemisine dirise edeceğiz arkadaşlar! İlk top atışı Rodoslulardan geldi. Bu, Türklerin teslim olmaları için bir ihtardı. Bir cevap alamayınca diğer gemiler de ateşe başladılar. Türk çektirisinden hâlâ ses çıkmıyor du. Leventler, balık avına çıkmış gibi sakin ve sessiz, etrarfına düşen gülleler arasından kıvrıla kıvrıla ilerliyordu. Sonunda İlyas Resi emrini verdi:-Hedef Amiral gemisi! Ateş!...Müthiş top seslerini, Amiral gemisinin çatırtıları takip etti. Rodosluların yoğun top atışları altında çektiri de hafif yaralar alırken, İlyas Reis emirlerine devam ediyordu:-Düşmanı provaya alın! Orsa yaklaşacak, sancakları indirin! Amiral gemisine, amiral gemisine bordalayın! Sonra belindeki palasını sıyırarak olanca gücüyle bağırdı:-Allahü Ekber! Allahü ekber!Nihayet düşman, ateş ve kargaşalık arasında korkunç bir çatırtıyla amiral gemisi ne bordaladılar. İlyas Reis en önde elinde palası ile düşman gemisine atladı. Arkasından yiğit leventler yetiştiler.-Koman bre!.. urun ha yiğitlerim...Allah aşkına...Din aşkına urun...Pala ile kılıç şakırtıları, çığlıklarla silah patlamaları birbirine karıştı. Bir anda düşman gemileri karınca gibi etraflarına üşüşmüşlerdi. Sonu belli bir kavgaydı bu. Bir levende yüz düşman düşüyordu. Buna rağmen leventler yılmadan pala sallıyor, kol, bacak, kelle uçuruyorlardı. İlyas Reis bir ara çevresine bakındı. Yerler, kan, kesilmiş başlar, kopmuş kollar ile doluydu. Siyah koyu dumanlar yükseliyor, arkadaşları kelime-i şehadet getirerek teker teker şehid oluyorlardı. Düşman İlyas Reis’in üzerine akbabalar gibi üşüşmüş, kılıçlar ve mızraklarla saldırıyorlardı. Fakat o, bir anda silkinerek aralarında sıyrıldı ve pala sallamaya devam etti. Fakat birkaç dakika sonra gürleyen sesi tekrar duyuldu. Fakat bu eskisi gibi meydan okuyan değil, acı dolu bir haykırıştı:-Yandım Allah!...İki küreği arasına gömülen soğuk demirin verdiği acının öfkesiyle geri döndü ve yadarana sığınıp, kendisini arkadan vuran adamın miğferli başına palasını olanca gücü ile indirdi. Şövalyenin kafasını miğferiyle birlikte ikiye bölerken,v ücuduna saplanan diğer mızrak ve kılıç darbeleri arasında gözleri karardı, yere çöktü. Her tarafından oluk gibi kan boşanıyordu. Kıprıdayan dudaklarından Kelime-i şehadet döküldü ve bütün gücü nü toparlayarak son defa bağırdı:-Hızır! Yetiş, öcümü koma şu kalleşlere!Yanmakta olan geminin kamarasında şövalyelerle savaşan bir genç, önündeki adamı devirip kendisini çağıran sese cevap verdi:-Yettim ağam!..İlyas Reis’in yanına kadar dövüşe dövüşe gelen Hızır, ağabeyinin durumunu görünce beyninden vurulmuşa döndü. Büyük bir şaşkınlık geçirdi. Bir anlık duraklaması ise, kafasına yediği bir darbe ile son buldu. Kendisini toparlayıp ayağa kalkmaya çalıştığı anda ise, yüzlerce kılıç ve kargının üzerine doğru çevrilmiş olduğunu gördü. Hemen atılıp bağladılar ve ayaklarından zincire vurarak Rodos’a götürdüler. Hızır Reis, ileride Barbaros Hayrettin Paşa olacak ve ağabeyinin intikamını alacaktı.