ARA
OSMANLI HİKAYELERİ
 93 harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının en şiddetli günlerinde, Akçaabat sokaklarında bağıran tellalın söyledikleri sözler halkın yüreğine hançer gibi saplanıyordu:-Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin! Moskof gavuru onsekiz parça harp gemisi ile gelip Sargana deresi ağzına asker döktü. Dinini memleketini seven kara Moskofa karşı silaha sarılsın. Herkes eline ne geçerse alıp gelsin!O sırada Moskoflar kıt’alar halinde kasabaya doğru ilerlemeye koyulmuşlardı. Akçaabat o tarihlerde ne kadar yerdi ki zaten! Kasabayı kır gezintisine çıkar gibi işgal edeceklerdi! Fakat kasaba dışında öyle bir mukavemetle karşılaştılar ki, büyük zayiat vererek geri çekildiler. Rus kumandanı saçını başını yoluyor:-Olamaz!...İmkansız!... bir kasaba. Çoluk-çocuk, kadın! Bunların yarısı kadar da ihtiyar. Korkak herifler. Nasıl yüz çevirirsiniz? Akçaabat müdafaasında başı çeken ihtiyar Sakaoğlu Mahmut Ağa idi. Daha önce de bir çok harpte kahramanlıklar göstermişti. Sultan Mahmud Han, bu sebeple ona elmas kakmalı bir kılıç hediye etmişti.Sakaoğlu hemen kasaba ileri gelenlerini topladı:-Ağalar, diyordu, tiz tellal çıkartıp siperleri dolaştırın. İlan edilsin ki, bana bir Moskof başı getirene bir altın lira hediye edeceğim.Ertesi ve daha ertesi günkü savaşlar çok kanlı oldu. Sakaoğlu, Moskof başı getirene altın vermekten bir hal oldu. Fakat Moskof gavuru bitp tükenecek gibi değildi. O gece kasaba ileri gelenleri yine toplandılar. Ağalardan biri:-Moskofun bitip tükeneceği yok. Eninde sonunda bizi bitirecekler. Savaştan vaz geçmek istemiyoruz ama, yine de anlaşma yolları arasak diyorum.Bu sözler doğruydu ama, cenkten vazgeçmek de Türk karakterine uymuyordu. Mahmut Ağa:-Ben bu kafiri tanırım. Ne anlaşmasına, ne de sözüne güvenilmez.-Yine de bir yol denemek zorundayız. Barutumuz çoktan bitti. Bıçak ve sopadan başka silahımız kalmadı.-Savaşarak esir düşersek çok daha kötü olur.-Ellerine sağ olarak geçmemenini bir yolu olsa, hiç düşünmezdik. Hele kadın ve çocuklar.Tam bu sırada, toplandıkları yere 12 yaşlarında bir çocuk girdi. Ahanda köyünde oturan Kırımlı muhacirlerden küçük Ahmet. Elindeki torbayı çevirip silkeledi. Bir Moskof kellesi yere yuvarlandı. Ahmet, ehemmiyetsiz bir şey yapmış gibi anlattı:-İki gavur bizim eve girdi. Ablamı sürüklemeye başladı. Birini kestim, aha bu.-Ya öteki?-Kalıplıyı ama kalp herifmiş. Kaçtı. Yalnız, bu kör bıçakla zor oldu. Keskin olsa...Güngörmüş ağaların gözlerine yaş doldu. Sakaoğlu Mahmut Ağa, Sultanın hediyesi olan kılıcı küçük Ahmed’e kuşattı:-Al, dedi, bu sana layıktır.Ertesi gün şafak vakti.Akçaabat halkı, “Allah Allah” sadalarıyla öyle bir hücuma kalktılar ki... gelinlik kız lar, yaşlı analar, çocuklar. Hatta işi oyun gibi gören beş altı yaşlarındaki afacanlar!Fakat elmas kakmalı kılıcıyla küçük Ahmet en öndeydi. Ruslar dehşet içinde kaçtı lar. Gemilerine binip gittiler. Kırımlı Ahmet, bir çok Moskofu Cehenneme gönderdikten sonra göğüne yediği kurşunlarla şehid oldu. Mübarek cesedi kumsalda bulundu. Yanında da iki kafir leşi vardı. Hemen oracığa defnettiler. Ne yazık ki, bu mezar şimdi kayıptır. Ruhu şad olsun.
Tüm İçerikler