1673 senesi. Osmanlı-Avusturya savaşları devam ediyor. Bir Osmanlı vilayeti olan Macaristan’ı ele geçirmek, Avusturyalıların 150 yıllık hülyası. Bu yüzden bütün savaşları bu bölgede cereyan ediyor.Eylül başlarında Avusturya kuvvetleri Temeşvar üzerine yürüyüşe geçtiler. Burası bir baskınla zaptedilirse, daha kuzeydeki Szegedin ve Szolnok ve Eğri kaleleri de kolayca düşecek ve hatta doğu tarafı müdafaasız kalan Budin bile fazla dayanamayacaktı. Temeşvar kalesine yapılacak baskın için düşman kuvvetleri Nagy Varat kalesinde toplanmaya başlamışlardı. Ayrıca 10.000 zırhlı Alman süvarisi de onlara destek verecekti. Bundan başka bir hayli top ve cephaneleri de mevcuttu. Eğri kalesi kumandanı, düşmanın bu teşebbüsünü haber almış ve hiç belli etmeden harekete geçmişti. Serdengeçtilerin kumandanı Ahmet Ağayı çağırıp:-Sen şimdi yanındaki gazilerle yola çık. Bir kafir birliği Nagy Varat’a doğru gider miş. Siz evvel davranın ve Nagy Varat köprüsünü tutun. Szegedin ve Szolnok’tan imdat gelinceye kadar mutlaka dayanın. Düşman köprüyü geçerse hal yaman olur. Ahmet Ağa, bin kadar güzide serdengeçti ile yola çıktı. Köprüye düşmandan evvel varmak için dört nala yol alırken şiddetli bir yağmura tutuldular. Yerler balçık kesildi. Halbuki Ahmet Ağa, köprüye zamanında varabilmek için ana yolu bırakmış, arazide ilerle meye başlamıştı. Yağmur hiç kesilmeden bir gün ve bir gece sürdü. Gazilere tahmin edilemeyecek kadar zaman kaybettirdi. Bu yüzden Nagy Varat köprüsüne vardıklarında, düşman birliklerinin kendilerinden önce geldiklerini, hatta yarıya yakın kısmının köprüden geçmiş olduklarını gördü. Ahmet Ağa gazilere:-Baka yiğitler, dedi. Biz yollarda yağmur ve çamur ile uğraşırken, kafir gelip köprü yü almış...Bunlar durdurulmazsa, İslam’a nice mazarrat isabet eder. Hepsi on bin zırhlı süvaridir. Biz ise bin kişiyiz. Ama kafiri yine durdururuz. Yeter ki Allah olunda can verme ye hazır olalım. Gaza sanatımız, gazilik unvanımız, şehitlik şanımızdır. Haydi helalleşin ve ölüm eri olun ki, şu mertlik meydanına varıp kafire haddini bildirelim.Sonra gazilerini ikiye ayırdı. 500 kişi köprünün ağzını tutarak geçişi durdurmaya çalışırken, 500 tanesi de geçmiş bulunan düşmana saldıracaklardı. Tam bire on dövüşeceklerdi. Bu yüzden kendilerinin kurtulmaları imkansızdı. Lakin bütün gayeleri, mümkün olduğu kadar vakit kazanmak ve imdat kuvvetleri gelinceye kadar düşmanı oyalamaktı.500 gazi kendilerini kaldırıp düşmana vurdu. “Sanki barut mahzenine şerare isabet eyledi!” gaziler zırhlı süvarilere karşı çıplak göğüsleriyle savaşmaktaydılar. Kılıçlar şimşek gibi çakıyor, topuzlar yıldırım gibi iniyordu. Nâralar, at kişnemelerine karışıyor, kelleler havada uçuşuyor, tekbir sesleri göğüsleri inletiyordu. Bir saat sonra bu 500 gaziden 400’ü şehit düşmüş bulunuyordu. Fakat düşman kaybı bundan birkaç misli fazlaydı. Kalan 100 kişi de köprüyü tutanlara katıldı. Bunlar düşmanı evvela oklarıyla karşılamış, sonra köprünün ağzında canlı bir barikat kurmuşlardı. Köprüyü evvelce geçmiş olanlar da geri dönüp bunlara hücum edince müthiş bir mücadele başladı.Savaşın en şiddetli anında Ahmet Ağa, bir ara köprünün ayaklarından birine doğru süzüldü. Atının terkisinde bulunan bir tulum neft yağı ile bir torba barutu buraya yerleşti rip, fitili de koyduktan sonra ateşledi ve tekrar yukarı çıktı. Biraz sonra alevler yükseldi ve ardından müthiş bir patlamayla köprü yanmaya başladı. Böylece düşmanın kalan kısmının geçmesi imkansız hale geldi. Son gazi de şehadet rütbesine ererken, imdat kuvvetleri yetişip düşmana hücum etti. kısa süren bir muharebe sonunda çoğu öldürüldü, kalanları da esir edildi. Külliyetli miktardaki top ve cephane de Osmanlı kuvvetlerinin eline geçti.