1893 yılında, İstanbul’un ticaret merkezi olan kapalıçarşı yakınlarındaki Vezir Han içindeki dükkanlardan birindeyiz. Konya’dan gelen kumaş tüccarı Ahmet Sabri efendi, devamlı olarak mal aldığı bezzaz Hayri efendi ile sıkı bir pazarlıktan sonra, bazı malların siparişlerini verdi. Bu arada namaz vakti de yaklaştı. Misafir tüccar, abdest hazırlığı yapmak için, yakındaki Atik Ali Paşa camiine gitti. Önce helaya girmesi gerekiyordu. Caminin helasına geldiği sırada birisi heladan çıktı ve hemen o girdi. Biraz sonra dışarı çıktığında kapıda bir kimse onu bekliyordu ve büyük bir telaşla helaya girdi, fakat hemen dışarı çıkarak Ahmet Sabri efendiye yaklaştı:-Efendi, dedi, sizden önce bu helaya ben girmiştim. Para kesesini kapının arkasına asmıştım, fakat çıkarken unutmuşum. On dakika sonra aklıma geldi, geri döndüm. Şimdi içeri baktım, fakat keseyi göremedim. Acaba siz mi aldınız? -Hayır, ben öyle bir şey görmedim. Hem ben helaya gireli beş dakika bile olmadı ve benden hemen önce oradan birisi çıktı.-Bu söylediklerinizi nasıl ispat edersiniz? Keseyi almadığınıza yemin eder misiniz?-Evet, keseyi ben almadım, fakat benden yemin etmemi istemeyin!-O halde mahkemeye gidelim!İkisi de camide namazlarını kıldıktan sonra mahkemeye gittiler. İçeride görülmekte olan bir dava vardı, bir müddet bekledikten sonra, hakim onları mahkeme salonuna aldı. İki tarafı da dinledi. Konya’dan gelen Ahmet Sabri Efendi’ye:-Parayı sizin almadığınıza dair yemin etmeniz lazım. Kanun böyle emrediyor.-Tekrar söylüyorum, parayı ben almadım, ama yemin edemem.Hakim, bunun üzerine mahkemeye yarım saat ara verdi. Duruşmayı takip eden mübaşir, davacı ve davalı mahkeme salonundan çıkınca, gözleri yaşlı, hakimin yanına geldi ve süklüm püklüm bir vaziyette:-Efendim, bir maruzatım var. Mahkemeyi takip ettim ve vicdan muhasebesi yaptım. Bu davaya konu olan hadise esnasında ben de bir iş için o semte gitmiştim. Namaz vakti gelince de abdest almak için, Atik Ali Paşa camiinin abdesthanesine girdim. Davacı olan zat, heladan çıktıktan sonra hemen ben girdim ve kapının arkasındaki para kesesini gördüm. Nefsime aldanıp o keseyi aldım ve heladan hemen çıktım. Sonra da dava edilen zat girdi. Bu sebeple davacı, onu hırsız zannetti. Buyurun keseyi, sahibine geri verin, beni de affedin, yaptığım bu günaha tövbe ettim, dedi.Hakim, yarım saat sonra tarafları tekrar mahkeme salonuna aldı. Sanıktan, tekrar yemin etmesini istedi. Fakat Ahmet Sabri efendi, yine yemin etmemekte ısrarlıydı ve:-Hakim efendi, keseyi ben almadım, fakat yemin edemem. Eğer benim aldığıma kanaat getirdiyseniz, kesedeki para ne kadarsa tazmin edeyim, dedi.Bunun üzerine hakim;-Esasında kese bulundu ve tarafımıza teslim edildi. Fakat ben sizi imtihan etmek için bunu hemen söylemedim. Buyurun kesenizi, diyerek, keseyi sahibine verdi. Sonra da Ahmet Sabri Efendiye dönerek:-Keseyi sizin almadığınız belli oldu, fakat defalarca sizden yemin etmeniz istendiği halde niçin yemin etmediniz?-Hakim Efendi, biz esnafız. Ticaretimize yalan karıştırmayız. Hele yalan yere yemin hiç etmeyiz. Eğer doğru olan bir şeye yemin etmeye alışırsak, daha sonra, farkına varmadan yalan yere de yemin edebiliriz. Böylece temiz ve helal olan kazancımız lekelenir ve bizden türeyen nesiller haramzade olur diye çok korktum. Bu yüzden, almadığım o parayı ödemeyi kabul ettim, ama çok şükür yemin etmedim, dedi.