İstanbul’da uzun seneler kalmış olan ve hatıralarını kaleme alan İtalyan asıllı Avusturyalı general Kont Marsigli, 1737’de yazdığı eserin de Osmanlı tüccarlarını şöyle anlatıyor:“Osmanlı devletinde yaşayan tüccarlar, gayet mahir ve bilgili dir. Devlet, ticaretle uğraşanlara her türlü kolaylığı gösterir. Osmanlı nın prensibi, mümkün olduğu kadar ticaret malı girip çıkmasıdır. Zira mal ne kadar gelip giderse, devletin geliri de o derecede artmakta, halk da o kadar zenginleşmektedir. Osmanlı hükûmetleri ağır ticari vergilerden kaçınmışlardı. Ağır verginin, hem malın dolaşmasını engel lediği, hem de kaçakçılığı doğurduğu, devletin ve halkın kazancını azalttığı fikrindedir.Hükûmet kaçak mala hazine adına el koyar. Hiçbir tüccar, beyan etmediği, vergisini ödemediği malı kaçırmaya cesaret edemez. Zira ticaret müsaadesi elinden alınır. Osmanlı halkının hangi sebeple Avrupa milletlerinden daha müreffeh olduğunu düşünürdüm. Bunun sebebi, ticaret ve ticari aktivitedir. Topraklarının verimliliği ikinci planda kalır. Türk halkı, Avrupalılara göre çok varlıklı oldukları halde gayet tasarrufludur. Evlerinin masrafları, bizimkilere göre çok azdır. Yaşayışları sade ve gösterişten uzaktır. Günlük masraflarından artan bütün kazançlarını hayır işlerine sarf ederler. Sokakta dilenen yoktur. Yoksul vardır, fakat hepsi yardım görür. Osmanlı sanayii de oldukça ilerlemiştir. Fakat ticaret önce gelir. Dış ülkelere o kadar çok mal satarlar ki, sade yaşantıları sebebiyle dışarıdan fazla bir mal ithal etmelerine ihtiyaç kalmadan, sadece hoşlarına giden birkaç çeşit mal alırlar. Dünyada hiçbir devlet yoktur ki, savaş veya başka bir sebeple Osmanlı devletiyle ticaretini kestiği takdirde sıkıntıya düşmesin. Birçok Avrupa devleti bazı maddeleri kesin olarak Osmanlı’dan almağa mecburdur. Osmanlı kerestesi gelmezse, Avrupa’daki tersaneler durur. Osmanlı tarım ürünleri bütün Avrupa’yı besler. Osmanlı ipek kumaşları, bakırı, derisi, dünya piyasa larına hakimdir. Osmanlı silahları ve cephaneleri, Avrupa’daki dükkanlarda çok pahalıdır. Bu sebeple Avrupalının Osmanlı’ya sattığı mal, ondan satın aldığı için yetmez. Üstelik, Amerika’daki maden ocakların dan çıkardığı altın ve gümüşü de Osmanlı’ya kaptırır. Asya’dan Osmanlı ülkesine gelen mallar, burada mamul hale getirilerek Avrupa ya büyük kârlarla satılır.Bazı mamullerde Osmanlı sanayii ile rekabet dahi mümkün değil dir. Silah, halı, ileri teknoloji ile yapılmış boya ve çeşitli kimyevi maddeler bunlardan birkaçıdır. Osmanlı hükûmetleri, Avrupa’dan büyük paralar çektiğinin idraki içindedir. Buna karşılık Avrupalı tüccarlara da her türlü kolaylığı sağlar. Formaliteleri asgariye indirmiştir. Gümrük vergilerini düşük tutar. Bir Avrupalı tüccarın mallarını getiren gemi, malını bir Osmanlı limanına boşaltır. Bundan sonrasını devlet yapar. Koca Osmanlı ülkesi nin en ücra köşesine kadar, Avrupalı tüccrına istediği her noktaya o mallar mahirane bir organizasyonla sevkedilir ve bundan da devlet büyük kazanç sağlar. Aynı şekilde, Avrupalı tüccar Osmanlı ülkesinin herhangi bir yerinden mal almak isterse, üretici ile muhatap olmaz. Osmanlı tüccarı o malı onun adına oradan alır ve limana getirerek Avrupalı tüccara satar.”