Sen gittin ey Osmanlı, âlemden elem kaldı
Altın kubbelerinden geride alem kaldı
Söğüd'ün yaylasını uzattın Viyana'ya
Çizdiğin haritadan elimde kalem kaldı
Atların nal sesini işiten o yıldızlar
Döküldü birer birer, göklerde dîdem kaldı
Tuna'nın sularına zehr attı nice küffar
Yeşerttiğin diyarda kupkuru bir nem kaldı
Baş eğdi minareler puthane karşısında
Camilerin yerinde, secdeden büsem kaldı
Resulun türabından uzaklaştı dudağım
Orda senin aşkından ağlayan Ka'bem kaldı
Revaklarla süsledin Ka'benin etrafını
Kubbelerin altında bir mahzun harem kaldı
Arzı dilhûn eyledin hasretinle dembedem
Ziyasını kaybeden gözlerimde nem kaldı
Adl ile muamelen mes'ûd kıldı beşeri
Bize o saadetten sadece matem kaldı
Kalbindeki zikirle aştın nice surları
Surların alnında tek harab kitabem kaldı
Kılıcın gölgesinde dinlenirdi bu cihan
Kılıçlar girdi kına ateşten gölgem kaldı
Asırlar hasretinden kıyamete koşuyor
Hatıran gönlümüzde mağrur, muhteşem kaldı
***
Sen gittin ey Osmanlı, kağıtta ferman kaldı
Leventlerinden yetim binlerce umman kaldı
Barbaros gemilerle selamlar Akdeniz'den
Topkapı Sarayı'nda bitmeyen hazan kaldı
Alemdeki her gülün özlediği bahçendi
Şimdi gül ve bülbülde, bir sonsuz hicran kaldı
Kuş görmeyen saraylar duvarda mahbus hâlâ
Rüzgarlar saraylarda kaç asır mihman kaldı
Cem edip nice aklı, emrine ram eyledin
Ukala'dan her akla bir başka derman kaldı
Her anın Bezm-i Aşkta şuaraya ilhamdı
Şiirlerin övdüğü yaşanan cinan kaldı
Kucak açtı İstanbul sevgilisi Fatih'e
Güller atan kızlardan bir tutam reyhan kaldı
Yedi tepe vecd ile yüklendi kubbeleri
Yedi kat arştan inen ilahi ezan kaldı
Mührünü vurdu arza aşk ile kubbe kubbe
Tarihlerin tahtinde bir Mimar Sinan kaldı
Gam dağıtan çeşmeler dest-i Muhammed idi
Bağrında bin yarayla, davet-i iz'an kaldı
Baki ile Nef'iden derin bir irfan kaldı
Söz bilmeyen Nedim'den derin bir irfan kaldı
Genç yaşında dünyaya sırt çevirdi Şeyh Galib
Ak düşmeyen bir sakal ve inci sühan kaldı
İstanbul'un ufkunda yükselen türbelerde
Peygamberin sevdiği kaç kutlu hakan kaldı
***
Sen gittin ey Osmanlı, yolunda esrar kaldı
Terk ettiğin mülklerde zehir yüklü har kaldı
Göğsünü siper edip durdurdu Selimiye
Evlad'ı Fatihan'dan kaç acı firar kaldı
Acz içinde seyrettik nice muhacereti
Istırablâ titreyen gönlümüzde ar kaldı
Orduların kurduğu otağların yerinde
Çadır kurduk mazluma içinde bizar kaldı
Düşmanların ardından, bin bayram icad etti
Sevınçle oynamayan toprakta mezar kaldı
Aşkın mürekkebiyle yazılmış nice hatlar
Silındi adavetle duvarlar bimar kaldı
Gözlerinden bilinen ma'şükalar gittiler
Uğrunda can verilen ne aşık, ne yar kaldı
Leb-i Derya yalılar kucaklardı fakiri
Yadımda o günlerden mehtabla, bahar kaldı
Boğazın sularıyla öpüşen saraylarla
Bu sevdayı arayan melül bir nazar kaldı
Ab-ı hayat akan o Sadabad'ın yerinde
Mazisine ağlayan mülevves cüy-bar kaldı
Kadrini bilmek için ne yazayım Osmanlı
Aczinin idrakinde bu küçük eş'ar kaldı