Nimeti külfetinden az veya elde edilen kârın, harcanan emeğe değmeyeceği durumlarda söylenen bir sözümüz vardır: “Pösteki saymak.” İmkân hârici gibi görünen bir şey için, boşa gayret sarf etmenin mantıksızlığını anlatır bu tâbirimiz. Vaktiyle İstanbul’un Toptaşı bimarhânesine (akıl hastalarının tedavi edildiği hastane, tımarhâne) alaylı paşalardan biri idareci tâyin olunmuş. Bir müddet tabiplerin tedavi usûllerini ve hastaların gidişâtını tâkip ve müşâhede eden paşa, yavaş yavaş işin içine girmeye, yalnızca idarî değil, tıbbî mes’elelere de müdâhale etmeye başlamış. Koğuşları geziyor, kendince delilerin vaziyetlerini inceliyor ve bazılarında hiçbir anormallik görmediği için de onların akıllandığına hükmediyormuş. Nihâyet onları sınamak için kendince bir usûl geliştirmiş. Buna göre delileri tek tek huzuruna çağırtıp önlerine bir pösteki koyarak,— Say bakalım, diyormuş, şu pöstekinin tüylerini ve bize tam olarak söyle. Eğer hasta,— Efendim, bu zor iş, hepsini sayamam, diyorsa dışarıya; yok, — Başüstüne paşam, deyip işe koyuluyorsa geri, hücresine gönderiyormuş. Meğer hastalardan biri bir gün, — Nasıl sayayım paşa hazretleri? demesin mi!..Paşa, çar nâ-çar “İşte böyle...” deyip pöstekinin kıllarını tek tek sayar gibi yapmış. Onun bu gayretini gören tımarhâne tabipleri, bu akıllılık testini her ne kadar tıbbî kâidelere uygun bulmasalar da, mantık kâidelerine uygun bulduklarından, yahut da korkudan hiç itiraz edememişler. Paşa da zamanla bu işi o kadar ileri götürmüş ki, bütün gününü hastalar ve pöstekiler arasında geçirir, hatta hastahâneye yeni getirilen hastalara da aynı testi tatbik edip pöstekinin kıllarını saymanın zor olduğunu söyleyenleri, “deli değildir” teşhisi ile geri gönderir, hastahâneye kabul ettirmezmiş. O günlerde paşanın arkadaşlarından biri, yolda tabiplerden biriyle karşılaşıp sormuş:— Bizim paşa ne yapıyor?O da cevap vermiş:— Pösteki sayıyor.Ve böylece bu tâbir de lisânımıza yerleşmiştir.