Hazret-i Mevlana’ya talebe olanlardan,
Biri, Haccı ifaya gitmiş idi bir zaman.
Hanımı da, mübarek bir hatun idi gayet.
Hazret-i Mevlana'ya beslerdi çok muhabbet.
Onun medresesinde okuyan çocuklara,
Yemek hazırlayarak, verirdi ara sıra.
Bir gün de, helva yapıp büyükçe bir tepsiye,
Arefe gecesinde gönderdi medreseye.
Hac’da olduğu için o zaman kendi beyi,
Komşunun çocuğuyla gönderdi o tepsiyi.
Mevlana, o tepsiyi aldı ve sevindi pek.
Bizzat kendi dağıttı talebeye tek be tek.
Fazla fazla yediler talebenin hepsi de.
Velakin yine helva azalmadı tepside.
Var idi Mevlana’nın yüzlerce talebesi.
Hepsi yedi, sonunda, doluydu yine tepsi.
Mevlana, en sonunda dışarıya çıkarak,
Tepsiyi, Beytullah'tan tarafa uzatarak,
Biraz sonra, eli boş içeri girdi yine.
Buyurdu ki: (Tepsiyi gönderdim sahibine.)
Ertesi gün o hanım, gönderip bir kimseyi,
Medrese mutfağından istetti o tepsiyi.
Talebeler, mutfakta onu çok aradılar.
Lakin bulamayınca, hayli meraklandılar.
Daha sonra insanlar, Hac’dan döndü nihayet.
Bu hanımın beyi de, evine etti avdet.
Eşyaları içinde, o hanım, tepsisini,
Görünce, alamadı hayretten kendisini.
Bir şaşkınlık içinde, dedi: (Ben, bu tepsiye,
Helva yapıp vermiştim, bir gece medreseye.
Ertesi gün arattım, onu ben medreseden.
Lakin bulunmayınca, merakta kaldım hepten.
Şimdi, senin eşyandan çıkardım bu tepsiyi.
Ben hiç anlayamadım bu garip hadiseyi.)
Beyi dahi şaşırıp, kaldı hayret içinde.
Dedi ki: (Bizler dahi, arefe gecesinde,
Arkadaşlar, toplanmış, çadırda otururduk.
Ve haccın erkanından bazı şeyler okurduk.
O sırada, çadırın kapısından içeri,
Helva dolu bir tepsi uzattı bize biri.
Fakat kim uzatmıştı, hiçbirimiz görmedik.
Aç olduğumuz için, hepimiz onu yedik.
Sonradan düşündük ki: Bu bize, bir hediye
Hiç de araştırmadık bu kimden geldi? diye.
Eşyamın arasına koymuştum bunun için.
Fakat anlamamıştım hikmetini bu işin.)
O bunu anlatınca, anlaşıldı hakikat.
Çoğaldı Mevlana’ya sevgileri kat be kat.