Resulullah, kamçıyı hazret-i Ukaşe’ye,
Verince, sahabiler düştüler endişeye.
Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’den,
Sonra, Hazret-i Ali ayağa kalktı hemen.
Dedi ki: (Ya Ukaşe, Peygambere vurmana,
Gönlümüz razı değil, o kamçıyı vur bana.
İşte sırtım ve karnım, istersen yüz defa vur.
Ama Resulullaha hiç dokunma, ne olur.)
Peygamber Efendimiz, görünce de bu hali,
Ona buyurdular ki: (Sen de otur ya Ali!)
Hazret-i Ali dahi oturunca, bu sefer,
Hazret-i Hasan ile Hüseyin de geldiler.
Dediler: (Ya Ukaşe, bilirsin ki sen dahi,
Bizler, Resulullahın torunuyuz Vallahi.
Bunun için istersen, yüz defa vur da bize,
Bir defa bile olsun, vurma Efendimize.)
O Server buyurdu ki görür görmez bunları:
(Siz dahi oturunuz ey gözümün nurları.)
Hazret-i Ukaşe’ye, o Allah’ın Habibi,
Buyurdu: (Ya Ukaşe, sen de vur bana haydi!)
Ukaşe hazretleri dedi ki: (Ama benim,
Sen vurduğun vakitte, açık idi bedenim.)
O zaman o mübarek sırtlarını açtılar.
Sahabenin cümlesi, bu hale ağlaştılar.
Dediler: (Ya Ukaşe, Peygamber-i zişanın,
Mübarek vücuduna şimdi vuracak mısın?)
Herkes merak içinde bekleşirken, bu kere,
Ukaşe hazretleri yaklaştı o Server’e.
Mübarek sırtındaki o mührü nübüvveti,
Gözyaşları içinde eğilip öpüverdi.
Dedi ki: (Anam babam, canım sana fedadır.
Sana kısas yapmaya kimde cesaret vardır?
Mübarek vücuduna vurup seni üzmeye,
Gücü yeten kim vardır zatını incitmeye?)
Resulullah buyurdu: (Hayır, ya vuracaksın,
Yahut da o hakkını sen bağışlayacaksın.)
Dedi ki: (Bağışladım onu ya Resulallah!
Beni de, kıyamette bağışlar belki Allah.)
O zaman Resulullah buyurdu: (Ey insanlar!
Biliniz ki, Cennette bana bir arkadaş var.
Merak ediyorsanız o kişi kimdir? diye,
Öyleyse nazar edin siz şu pir-i faniye.)
Resulullah Eshaba böyle buyurduğunda,
Hazret-i Ukaşe’ye bakıyordu o anda.
Bilcümle sahabiler, ona gıbta ettiler.
Gelip, iki gözünün arasından öptüler.
Dediler: (Ya Ukaşe, sen ne çok bahtiyarsın.
Zira Resulullaha Cennette arkadaşsın.)