Endülüs’te yetişen evliyadan biridir.
O yörenin halkını, yıllarca etti tenvir.
İsmi Ahmed ise de, lakin halk arasında,
(İbn-ül gazale) diye tanınır daha fazla.
Endülüs’te dünyaya gelen bu mübarek zat,
Mısır’da yaşadı ve orada etti vefat.
Onun İbn-ül gazale, yani ceylanın oğlu,
Diye tanınması da, esasen şöyle oldu:
O, dünyaya gelince, çok güzel idi, ama,
Validesi baktı ki, iki gözü de a’ma.
Babası sultan olup, seferdeydi o zaman.
Annesi çok üzülüp, şöyle düşündü o an:
Madem iki gözü de a’ma doğdu bebeğim.
Böyle sakat çocuğu, istemez belki beyim.
O, böyle düşünerek, beyi henüz dönmeden,
O bebeği alarak, ayrılıp gitti evden.
Şehir dışına çıkıp, vardı tenha bir yere.
Oğlunu bir kenara bırakıp, döndü eve.
Dedi: Beğim gelince, derim, doğdu yavrucak.
Ve lakin yaşamayıp, vefat etti çabucak.)
O, terk etti ise de tenhaya çocuğunu,
Ve lakin Hak teâlâ, zayi etmedi onu.
Gönderdi bir ceylanı onun bu yavrusuna.
O gelip, muntazaman, süt verdi her gün ona.
Bundan birkaç gün sonra, sultan döndü seferden.
Evine girer girmez, çocuğu sordu hemen.
Hanım dedi: (Efendi, oldu bir erkek evlat.
Ve lakin yaşamayıp, aynı gün etti vefat.)
Sultan üzüldüyse de onun bu haberine,
Yine de razı oldu Allah’ın takdirine.
Dedi ki: (O çocuğu aldıysa cenab-ı Hak,
Daha hayırlısını ihsan eder muhakkak.)
Aradan günler geçti, bir gün yine bu sultan,
Adamlarını alıp, ava gitti bir zaman.
Bir bölgeyi çevirip, kontrole aldılar.
Sonra da, o halkayı gittikçe daralttılar.
Az daha yaklaşınca, gördüler ki bir çoğu,
Bir ceylan, emziriyor çok güzel bir çocuğu.
Çok garibine gitti o sultanın, işbu hal.
Merakla yanlarına koşarak geldi derhal.
Görünce çok sevimli bir erkek çocuğunu,
Şefkatle kucaklayıp, bağrına bastı onu.
(O ölenin yerine, oğlum bu olsun) diye,
O çocuğu alarak, dönüp geldi geriye.
Hanımına gösterip, dedi: (Hanım, işte bak.
Bu çocuğu gönderdi bizlere cenab-ı Hak.
O ölenin yerine, bunu ihsan buyurdu.
Av yerinde bir ceylan, bunu emziriyordu.)
O bebeğin yüzüne bakar bakmaz ilk daha,
Hatasına anlayıp, başladı ağlamaya.
Zira tanımış idi, o kendi bebeğini.
Hem de yalan söyleyip, aldatmıştı beyini.
Anlattı hakikati hem ağlaya ağlaya,
Sevinip şükrettiler, Allahü teâlâya.