Mübarek hanımları anlatır ki şöylece:
Mevlana, eve gelip namaz kıldı bir gece.
Namazını bitirip, el kaldırdı duaya.
Ağlayarak yalvardı Allahü teâlâya.
Bir hayli uzun sürdü onun yalvarışları.
Öyle ki, seccadeyi ıslattı göz yaşları.
Bunu görüp, takatım kalmadı artık daha.
Ben de, göz yaşlarıyle başladım ağlamaya.
Dedim ki: (Ey efendi, dünya ve ahirette,
Hepimizin ümidi, ancak sensin elbette.
Sen ise, bu ilmin ve ibadetinle, şu an,
Bu kadar çok korkar ve ağlayıp yalvarırsan,
Biz, bu günah yüküyle ve azken amelimiz,
Yarın, mahşer gününde nice olur halimiz?)
Buyurdu ki: (Ey hanım, dinle beni, pekala.
Bize, öyle nimetler verdi ki Hak teâlâ,
O nimetler yanında, bizim bu ibadetler,
Kusur ve noksanlıktan başka şey değildirler.
Bizim gibi acizin, Halık’ına yapacak,
İbadet ve taati, bu kadar olur ancak.
O da, kabul görürse bir işe yarar elbet.
Yoksa, kim yapabilir Ona layık ibadet?)
Mevlana hazretleri, gayr-i müslim, müslüman,
Herkese, hep iyilik yapıyordu her zaman.
Onun bu güzel huyu ve yüksek ahlakıyle,
İmana gelirlerdi hıristiyan halk bile.
İşte bu hasletiyle hazret-i Mevlana’nın,
Şöhreti, yayılmıştı her yerine dünyanın.
Hatta Kostantiniye şehrindeki bir papaz,
Onun ismini duyup, görmeyi çok etti arz.
Bu Allah adamını görmek için, o ara,
Hazırlığını yapıp, düştü hemen yollara.
O zamanlar, Konya’da olan hıristiyanlar,
Haber alıp, papazı yolda karşıladılar.
Hazret-i Mevlana'yı sordu papaz ilk önce.
Dediler: (Seveceksin sen de onu görünce.
Güler yüz, tatlı dili, mest ediyor insanı.
Meşhurdur halk içinde iyilik ve ihsanı.)
Onlar, gelen papaza bunları söyler iken,
Hazret-i Mevlana da geliyordu ilerden.
Dediler ki: (İşte bak, şu gelendir Mevlana.
Burada çok itibar gösterir herkes ona.)
Papaz onu görünce, hayran kaldı bir müddet.
Sonra da hızla koşup, gösterdi saygı, hürmet.
Elinde olmaksızın, değişti birden hali.
Onun nurları ile dirildi ölü kalbi.
Hidayet ışıkları kalbine doldu bir an.
Şehadeti getirip, orada etti iman.
Onu görüp, öteki hıristiyanlar dahi,
İmana kavuştular, getirip şehadeti.