Evliyanın büyüğü olan bu mübarek zat,
Rabbine ibadetle geçirirdi çok saat.
Allah korkusu ile ağlardı çoğu zaman.
Günah şüphesi ile, kaçardı çok mubahtan.
Hanımı demiştir ki: (Vehib'in her bir günü,
Ağlamakla geçerdi, görmedik güldüğünü.)
Sordular ki: (Pek fazla ibadet yaparsınız.
Buna rağmen ne için, böyle çok ağlarsınız?)
Buyurdu ki: (Elbette, ağlıyorum her saat.
Zira yoktur elimde, Cehennemden bir berat.
Ben ve siz, bütün kullar, o kıyamet gününde,
Geliriz hesap için, başlarımız önünde.
Allah’ın huzurunda, hesaba çekiliriz.
Bundan kurtulmadıkça, nasıl gülebiliriz?)
Günah işlememeye, ediyordu çok gayret.
Devam üzre nefsine, ederdi muhalefet.
Gece herkes uyurken, o ibadet ederdi.
Ahiret derdi ile, ağlayıp yaş dökerdi.
Dediler ki: (Ne için, rağbetin yok yatmaya?)
Buyurdu ki: (Cehennem, insan bekler yakmaya.
Bir kul ki, bu ateşten henüz emin değildir,
O, nasıl rahat yatar, nasıl uyuyabilir?)
Bir gece de, ibadet ediyordu evinde.
Ağladı uzun süre secdeye gittiğinde.
Gözlerinin yaşıyla, ıslandı seccadesi.
Onun, umumiyetle böyleydi her gecesi.
Derdi ki: (Ne kadar çok, muhtaç isen Rabbine,
Sen dahi, o kadar çok kulluk yap Sahibine.
Kudreti de, ne kadar çok ise seninkinden,
Sen dahi, o kadar çok kork, titre kendisinden.)
Tevekkülü o kadar çok idi ki Rabbine,
Bakıp hayret ederdi, herkes onun haline.
Derdi ki: (Yerler kalay, bakır olsa gök dahi,
Kapılmam endişeye rızk için Vallahi.
Zira Rabbim kefildir rızıkları vermeye.
O halde ne lüzum var, bunu dert edinmeye.)
Annesi süt getirdi, içsin diye bir bardak.
İçmeden, annesine sordu ki ilk olarak:
(Bu sütü sağdığınız o koyun, bu arada,
Acep otlamış mıdır, bir yabancı mer'ada?)
Annesi söyleyince otladığı yerleri,
İçmekten vaz geçerek, bardağı verdi geri.
Zira öyle bir yerde otlamıştı ki koyun,
O yerde hakkı vardı, insanların çoğunun.
Validesi dedi ki: (Evladım, al iç bunu.
Affeder Hak teâlâ, hata eden kulunu.)
Buyurdu: (İşleyip de bir günahı, bilerek,
Sonra, uygun olur mu, affolmayı beklemek?
Günah, ateş gibidir diye bilen bir insan,
Rabbine, bile bile eder mi günah, isyan?)