Mevlana, otururken bir havuz kenarında,
Geldi Şems-i Tebrizi ve oturdu yanına.
Gördü ki, Mevlana'nın yanında kitaplar var.
Onları göstererek, sordu ki: (Nedir onlar?)
Arz etti ki: (Babamın yazdığı kitaplardır.
Hepsi de inci gibi, kıymette bi-bahadır.)
Şems onları isteyip, aldı kendi eline,
Ve kaldırıp hepsini attı suyun içine.
Mevlana çok üzülüp dedi: (Eyvaah, pederden,
Kalan kitaplarımın tamamı gitti elden.)
Lakin Şems-i Tebrizi, elini uzatarak,
Çıkardı herbirini hem de kuru olarak.
Mevlana görünce hem ondan bu kerameti,
Daha da sağlam oldu ona teslimiyeti.
Öyle ki, sarsılmaz bir kale gibi oldu tam.
Sohbetine, daha çok aşk ile etti devam.
Evladı Sultan Veled, der ki: (Şems-i Tebrizi,
Ansızın gelip gördü bir gün pederimizi.
Öyle ki, babam onun, dururken huzurunda,
Yok olmuştu gölgesi, o velinin nurunda.
Önce, herkes babama tâbi iken, bu sefer,
Babam Şems’e uydu ve oldu onda cansiper.
Şems-i Tebrizi ile Mevlana hazretleri,
Sohbet ediyorlardı geceleri ekseri.
Yine bir gün, gecenin bir mehtaplı anında,
Sohbet ediyorlarken medresenin damında.
Baktı Şems-i Tebrizi etrafına azıcık.
Buyurdu: (Hiçbir evde görünmüyor az ışık.
Ölü gibi, gafletle uyuyor bu kimseler.
Keşki kalkıp, Allah’a ibadet eyleseler.
Zira kim, az sıkıntı çeker ise bu günde,
Görmez fazla ızdırap, yarın mahşer gününde.)
O böyle söyleyince, hazret-i Mevlana da,
Ellerini kaldırıp dua etti o anda.
Dedi: (Şems-i Tebrizi hürmetine ilahi!
Uyandır ölü gibi yatan bu ahaliyi.)
Mevlana hazretleri edince böyle dua,
Başladı gök yüzünde bulutlar toplanmaya.
Şimşek çakıp, kuvvetle gök gürledi peşinden.
Uyandı şehir halkı, bu gök gürlemesinden.
Civardaki evlerden, sesler yükseliyordu.
Herkes korkularından (Allah Allah!) diyordu.
Hazret-i Şems buyurdu: (Nasıl şimdi insanlar,
Bu yalancı uykudan bu sesle uyandılar.
Hakiki uykudan da uyanmaları için,
Teveccühü gerekir bir veliyyi kâmilin.
Bir Allah adamının mevcudiyeti ile,
Gafletten uyanırlar bir şehir halkı böyle.)