Hazret-i Hatice’nin, Şam'a gidecek olan,
Ticaret kervanı da hazırlanmıştı o an.
Meysere adındaki kölesini, o bizzat,
Çağırıp, kendisine verdi şöyle talimat:
(Kervan, Mekke içinde başlayınca sefere,
Devenin yularını, teslim et o Server’e.
Lakin tam ayrılınca kervan Mekke şehrinden,
Al devenin ipini, Muhammed’in elinden.
Kendini, o Server'in hizmetkârı bil o an.
Ve sakın bir iş yapma, Ondan izin almadan.
Onu, her tehlikeden koruyabilmek için,
Canını esirgeme, budur senin ilk işin.
Fazla oyalanmadan dönün tam zamanında.
Ki, mahcup olmayalım beni Haşim katında.
Eğer dediklerimi aynen ifa edersen,
Seni azad eder ve veririm ne istersen.)
Tarihi büyük kervan, hazırlandı nihayet.
Sefere çıkmak için edecekti hareket.
O ara Mekke halkı, büyük kalabalıklar,
Halinde kadın erkek, hem de genç ve ihtiyar,
Kimi seyir, kimi de yolcu etmek üzere,
Akın akın gelerek, toplanmıştı o yere.
Resulullahın dahi bütün akrabaları,
Yani beni Haşim'in muteber simaları,
Onu uğurlamaya gelmişlerdi o yere.
Lakin Onu görünce, boğuldular kedere.
O an Ebu Talib’in ihtiyarı, elinden,
Giderek, gözyaşları boşandı gözlerinden.
Hazret-i Atike de gördü ki o Server’i,
Giyinmiş üzerine hizmet elbiseleri.
Devenin ipini de, almış nurlu eline.
Bekliyor, gitmek için yad gurbet ellerine.
O anda, dizlerinin bağı çözülüverdi.
Gözyaşları içinde ağlayıp feryad etti.
Ve (Ey Abdülmuttalip, ey Abdullah, uyanın!
Kalkın da, şu Server’in haline bir an bakın!)
Bunu işitenlerin hepsi de ağlaştılar.
Gökteki melekler de, bu hale çok şaştılar.
Yeryüzünde ağlayan halk gibi, onlar dahi,
Ağlayıp, şöyle niyaz ettiler: (Ya ilahi!
Bu, senin çok sevdiğin, seçtiğin Muhammed'dir.
Ona Habibim dedin ve lakin bu hal nedir?)
Hak teâlâ buyurdu: (Ey benim meleklerim!
Evet O Habibimdir, en çok Onu severim.
Fakat siz bilmezsiniz muhabbetin sırrını.
Asla çözemezsiniz bu işin esrarını.
Bu, öyle makamdır ki, kimse vakıf olamaz.
Öyle gizli iştir ki, kimse bir şey anlamaz.)