Resulullah, bi’setin evvelki yıllarında,
Bir gün namaz kılarken Beytullahın yanında,
Kureyş kâfirlerinin ileri gelenleri,
Gidip, Kâbe yanında oturdular her biri.
Bir deve işkembesi gördüler o arada.
Bir gün önce kesilmiş, duruyordu orada.
O alçak Ebu Cehil, dedi ki: (Arkadaşlar!
Bakın, şu ilerde bir deve işkembesi var.
İçinizden hanginiz onu alıp eline,
Koyar, O secdedeyken sırtının üzerine?)
Onların en zalimi ve en bedbahtı olan,
Ukbe bin ebi Muayt ayağa kalktı o an.
(Ben yaparım!) diyerek, aldı o işkembeyi.
O an, Resulullah da yapıyordu secdeyi.
Yavaş yavaş yaklaşıp Allah’ın Resulü'ne,
Koydu o işkembeyi omuzları üstüne.
Müşrikler, katılarak çok fazla gülüştüler.
Öyle ki, birbirleri üzerine düştüler.
Allah’ın Sevgilisi üzüldü fevkalade.
Secdeyi uzatarak, biraz kaldı o halde.
Abdullah ibni Mes’ud vardı ki Sahabeden,
O da, bu hadiseyi görmüş idi ilerden.
O şöyle anlatır ki: Ben onu gördüğüm an,
Öyle çok üzüldüm ki, beynime sıçradı kan.
Lakin ben kimsesizdim, çok da zayıf idim hem.
Ve beni koruyacak yoktu kavmim, kabilem.
Yardım edemediğim için üzülüyordum.
Çaresizlik içinde, kıvranıp duruyordum.
Bir şey yapamamanın ezikliği içinde,
Yanıp kavruluyordum nedamet ateşinde.
O an kızı Fatıma, seğirtip geldi hemen.
Alıp attı o şeyi Resul'ün üzerinden.
Âlemlerin Sultanı, o Allah’ın Habibi,
Doğruldu o secdeden bir şey olmamış gibi.
Sonra buyurdular ki çok üzülüp bu hale:
(Ya Rabbi, ben bunları sana ettim havale!)
Hatta o kâfirlerin, sayıp tek tek ismini,
Ona havale etti o küffarın hepsini.
Onlar, bu bedduayı işitip çok korktular.
Ve hatta o korkudan gülmeyi unuttular.
Çünkü bilirlerdi ki, Beytullahta yapılan,
Hele Onun duası, kabul olurdu o an.
O gün Resulullahın, ismini söylediği,
Ebu Cehil ve öbür kâfirlerin herbiri,
Bedir’de öldürülüp, yerlere serildiler.
Ve sıcakta kokuşup, leş haline geldiler.
Daha sonra o leşler, hepsi ardı ardına,
Sürüklenip atıldı Bedir çukurlarına.